Dünya gündemine sadece birkaç günde oturdu. Önce hafta sonunda Irak’ta bir üniversiteye yaptığı baskınla gündeme geldi. Ardından sadece birkaç saatte Irak’ın en büyük ikinci kenti Musul’u ele geçirmesiyle... Irak Şam İslam Devleti örgütü (IŞİD), adeta “trafik kazası bile yaşanmadan” Musul’u ele geçirdi. Irak askerlerinin, “IŞİD’e ayak bağı olmamaya gayret ederek” Musul’dan kaçmaları kuşkusuz bu sürecin ana dinamiklerinden birisine işaret ediyor. Aynı ordunun IŞİD’in eline geçen Tıkrit’i anında geri alması da sözünü ettiğimiz ana dinamiğin sonuçlarından birisi. Burada Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin “talimatıyla” çatışmadan geri çekilen bir Irak ordusu sözkonusu. Musul’u adeta IŞİD’e hediye eden Nuri el-Maliki, büyük prestij kaybına uğrama adına bu adımı neden attı, bekleyip göreceğiz. Iraklı Kürtler, bu resimde kredibilitesini arttıran ve Ankara ile tartışmasız müttefik haline gelen taraf oldu.
IŞİD’in ilerleme süreci, sürdürülebilirliği olmayan bir formatta devam ediyor. IŞİD, Bağdat kapılarına dayandı. Musul ve Kerkük üzerindeki kontrolünü kaybeden, Tıkrit’i geri alan Bağdat yönetimi, bakalım başkenti nasıl koruyabilecek, bu da yine hafta boyunca izleyeceğimiz konuların başında gelecek.
Öncelikle IŞİD, Musul’u tek başına almadı uzman isimlerin yaptığı değerlendirmelere göre. Eski Baasçılar ve aşiretler de Musul’un “kazasız belasız” IŞİD’e teslim edilmesi sürecinde yolu açan aktörler oldular.
Kerkük’ten de çekilen Irak ordusu, belli ki bu kentin Kürtlerin eline geçeceğini hesaplayamamıştı. Zira burada belirli noktalarda ortaya çıkan geçici ittifakları gözlemlediğimizin de altını çizelim. Adeta bir bilgisayar oyunu hızında ilerleyen IŞİD ilerleyişinin, İran ve ABD gibi büyük aktörleri de hareketlendirdiğine dikkat çekelim. Öyle bir tablo oluştu ki...
Birden Suriye’deki çatışmalar askıya alındı gelen haberlere göre...
Türkiye hedef alındı...
İran ve ABD’yi aynı anda telaşlandıran ve harekete geçmelerini neredeyse tartışmasız hale getiren bir resim çıktı birkaç gün içinde...
Bu ne hız! Bu ne harita
Başkonsolosluk baskını
Türkiye’nin Musul Başkonsololuğu’na yapılan baskının hafta başını beklemeden gündemimizden düşeceğini düşünüyorum. Tartışılmaya devam edecek olsa bile, rehin alınan diplomatlarımız ve yakınlarının serbest bırakılabileceği yönündeki beklentiler yüksek. Belki de Cuma günü öğleden sonra yazdığım bu yazıyı Cumartesi günü okuduğunuz sıralarda diplomatlarımız memlekete dönmüş olacaklar.
Olayın uzamasının nedenini anlatmadan önce, toz duman arasında gözden kaçan bazı detayları anımsamakta fayda var. Öncelikle, başkonsolosluğu koruyan Özel Harekatçıların IŞİD’in bomba tehdidi ile kapıyı açtıkları ve üzerlerindeki silahları teslim etmediklerinin altını çizelim. Bu önemli bilgiyi hafta içinde STAR’da okudunuz. Aileleriyle birlikte konsolosluk binasından çıkarılan diplomatlarımızla son ana kadar iletişimin sürdüğü ve sağlıklarının da iyi olduğunu ekleyelim. Rehin olayının gerçekleştiği ilk gün, diplomatlarımız serbest bırakılacakken, IŞİD üyelerinin kendi aralarındaki bir uzlaşmazlık sonucu serbest bırakılma olayı gecikti aldığımız bilgilere göre. Bu gecikmeye neden olan uzlaşmazlık da, Türkiye ile yapılacak pazarlıklar üzerineydi. “Fidye istensin mi?”, “Sınırda mı teslim edilsin?” çerçevesindeki tartışmalarda kendi içinde tutum belirleyemeyen IŞİD, başkonsoloslukta rehin aldığı Türkleri serbest bırakma prosedürünü uzattı.
Ankara’nın tüm bu süreçteki ihtiyatlı diplomasisinin yanı sıra, yetkililerinin rahatlığının da altını çizelim. Çoğu zaman açıklama yapmak istemeyen bir haber kaynağınızın telefondaki ses tonu dahi size devam eden süreç hakkında bir fikir verir. İşte bu süreçte de Ankara’daki “kendine güven” altı çizilmesi gereken bir başka olgu.