IŞİD fenomeninin son birkaç yılda herkesi şaşırtacak şekilde bölgesel ve küresel bir meseleye dönüş(türül)mesinin ardından, Türkiye’de de mebzul miktarda IŞİD muhibbi türemiş durumda. Fiilen IŞİD’e katılacak kadar kontrolden çıkanların sayısı çok fazla değil. Kabaca Suriye’de PKK ile birlikte Kanton ütopyası peşinde koşmak üzere sınırı geçenler kadar ya da daha az. Birçok farklı dinamikle IŞİD’e de ilgi duyanlar dünyanın yüze yakın ülkesinde olduğu gibi, Suriye ve Irak’la bin kilometrenin üzerinde sınırı olan Türkiye’de de var.
Buraya kadar IŞİD’e dair orijinal bir durum bulunmuyor. Avustralya’dan Latin Amerika ülkelerine kadar militan bulabilen IŞİD’e, Türkiye’den de katılımların olduğu bir hakikat. Bunların ciddi bir kısmının Güneydoğu bölgesinden ve Kürt vatandaşlar içerisinden olduğu da bilinen bir gerçek. Aynı şekilde PKK merkezli Kanton ütopyası ile IŞİD’in içerisindeki Kürtlerin Şam-Bağdat ekseninde hayal ettikleri devlet ütopyasının çarpıştığı da malumun ilamından ibaret.
Daha sarih bir ifadeyle, Kürt milliyetçisi bir hareket olan PKK’nın etnik temelli ‘Kanton’u ile bir yönüyle IŞİD’in içerisindeki Kürtler de kavga ediyor. Tam da bu sebepten dolayı ateş Türkiye’ye sıçrıyor. Güneydoğu’dan bir şehirdeki Kürt IŞİD militanı, başka bir Güneydoğu şehrindeki Kürtlerin ortasında katliam yapmayı göze alıyor. Eğer ahmak bir etnik okuma ile meseleyi okursanız, mecburi istikamet yukarıdaki gibi olmak zorunda. Ama PKK cenahı Kürtlüğün bütün hallerine dair ‘kerameti kendinden menkul’ bir patent hakkı iddiasında bulunduğu için, medyatik görünürlükte bu hayati detay profesyonel bir şekilde karartılıyor. Bu karartmanın ekseni ise ‘IŞİD-Türkiye’ yalanı üzerine kuruluyor.
IŞİD’e en büyük katılım militan sayısıyla Türkiye’den olmasa da, IŞİD adına sürdürülen kampanyanın en büyük desteği Türkiye’den geliyor. Başta sol-liberal çevreler olmak üzere PKK’dan MHP’ye, HDP’den Fetullahçılara kadar geniş bir eksenin rahatlıkla tükettikleri ve defaten yeniden ürettikleri IŞİD yalanı tekrarlanmaya devam ediyor. Bir süre sonra geldikleri nokta, kehanetleri çıkmadıkça yalanı büyütmeleri sebebiyle tam anlamıyla kontrolsüz bir IŞİD müptelası olmaları.
Başta Kılıçdaroğlu ve Demirtaş, hiçbir rahatsızlık hissetmeden ‘IŞİD’in Türkiye tarafından desteklendiğini’ çok rahat bir şekilde telaffuz etmeye devam ediyorlar. Hâl bu olunca, yalan ve dezenformasyonla sahih bilgi ve tutarlı enformasyonun kavgası anlamsız bir hale alıyor. Hakikatin yalanları boşa çıkarmasının anlamsız bir çabaya dönüşmesi ise trajik bir düzeye ulaşıldığı anlamına geliyor. Bu düzeyin ismi ‘IŞİD’ten ekmek yemekten’ başka bir şey değil.
Küresel bir ruhsat bulduklarını da düşündükleri için, ‘ne olsa gider’ ahlakına tam anlamıyla ram olmuş durumdalar. Başına sonuna ‘IŞİD’ koyduktan sonra, her türlü yalan ve iftiranın hem küresel meşruiyeti olduğunu hem de hesabının sorulamayacağını düşünüyorlar. Bu, vesayet rejiminin 1990’larda ‘terör ve irtica’ kavramsallaştırması ruhsatıyla ülkede estirdiği faşizan rüzgardan farksız bir girişim.
Benzer bir tutum, geçtiğimiz günlerde birinci ağızdan bir rezilliğin itirafıyla ortaya çıktı. Irak savaşı öncesi Neocon’ların küresel yalan rüzgarının en fanatik sözcülerinden olan Tony Blair, ‘Irak işgali öncesinde dillendirilen gerekçelerin yalan olduğunu’ itiraf etti ve özür diledi. Bizdeki IŞİD müptelalarının sonunun da farksız olmayacağını tahmin etmek zor değil.
Muhtemelen en büyük güvenceleri rezil ol(a)mamak olan bu güruha dair uluslararası ilişkilerin duayen teorisyenlerinden John Mearsheimer’dan bir hatırlatma yapmakta fayda var. Ünlü ‘İsrail Lobisi’ kitabıyla yalan ve dezenformasyonun nasıl sistematik bir şekilde kullanıldığını da anlatarak büyük ses getiren Mearsheimer’ın fazlaca bilinmeyen eserlerinden birisi de ‘Liderler niçin yalan söylerler?’ isimli kitabıdır. Mearsheimer, ‘yalan, hedeflediğiniz kitleyi yanıltmak üzere yapılan aktif bir eylemdir’ der. IŞİD müptelası siyasi liderlerin ‘aktif eylemleri’ bu şekilde devam ederse, bir süre sonra sadece liderlikten istifa edip müfteri pozisyonuna oturmayacaklar, ‘aktif eylemleriyle’ IŞİD’den farksız bir zararı Türkiye’ye verdikleri herkes tarafından teslim edilecektir.