“Hoşgeldin ey Şehr-i Ramazan” demeye fırsat olmadan, kadr ü kıymetini bilemeden, belki de affolunmuşlar zümresine nâil olamadan günleri tükettik. Gidiyor, 11 ay boyunca beklenen; bir “hoşçakal”ına muhatab olamadan.
Hainiyle uğraş, basiretsiz ferasetsiz pazarlamacılarla uğraş, ahmak dosta dert anlatmaya çalış; günler geçiyor, hayat bitiyor. O’nun rızasını kazanmak için gönderildiğimiz ve kısa bir süre kalacağımız ahiret tarlasına kalbimizi perçinledik. Geliş gayemizi unuttuk. Mânen ve dolayısıyla da madden işgal altındayız. İşgalden kurtulmak için ne yapmalıyız? Bu azim sualin cevabını, günümüzün büyük kalb mütehassıslarından Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri’nin aşağıda iktibas ettiğim sözlerinde arayalım. 15 Temmuz akşamı mazhar olduğumuz ilâhî lütufun devamı için kalblerimizi mâsiyet işgalinden kurtarmalıyız. Başka yolumuz da çaremiz de yok. İşgale ancak selim bir kalble direnebiliriz.
“Dünya kötüye gidiyor, çare yok, ama sen iyi olabilirsin” diyerek bizleri en büyük bahanemizden yakalayan büyük kalb mütehassısı Mahmut Ustaosmanoğlu Hazretleri’nden kalb röntgenimiz ve reçetemiz:
“Kardeşlerim! Kalbimizin kararması ve çökmesi bir nokta ile başlar. Kalb kalesinden düşen ilk taş bu siyah noktadır. Günaha devam ettikçe ruh sönmeye, kalb zifiri karanlığa bürünür.
Kalbimizdeki kir, küf, pas giderilmezse sonunda kalbi kör ederler. Kör gözler de çıkardan, lüksten, konfordan başka bir şey göremez. Böyle kalblerde şehvet, öfke ve kin son derece etkilidir.
İşte, kalb günahta diretirse Allah da o kalbi cezalandırır. İleri aşamada kalb mühürlenebilir. Bu hâl kademe kademe gelir. Hasta kalbten ölü kalbe hüsran gerçekleşir.
Ortalıkta bir günah yarışı yaşanıyor. Birr (Hayırda) ve takvada nefes tüketmemiz gerekirken hangi kulvarda koşuyoruz. Günahı seven bir toplum, günahları ile sevinen bir millet hâline geldik.
Söze, günah muhabbeti ile başlıyoruz. Kimse günahından dolayı kınanamaz oldu. Çünkü kimsenin kimseyi uyaracak, kınayacak mecali ve yüzü kalmadı. Hatta günahta bağışıklık kazandık. Artık hiçbirimiz günahlarımızdan ürkmüyoruz. Günaha bağışıklık kazanmış bir beden, bu saatten sonra selim bir kalbi taşıyabilir mi?
Dostlarım!
Hiç düşündünüz mü?
Her gün günah defterimize neler yazdırıyoruz. Hiçbir şeyin kayıt dışı kalmadığını bile bile…
Günah dosyasını hangi cesaretle bu kadar şişiriyoruz. Bu dosyanın sümenaltı edilemeyeceği ortada iken… Bu dosyanın zamanaşımına uğramayacağını göre göre.
Bu kadar günah yükü ile kalbimiz şunu diyebilirse kurtuluşumuzun umut ışığı olabilir. Tıpkı Hazreti Âdem ve Hazreti Havva Radıyallahu Anhuma’nın dedikleri gibi:
“(Âdem ve eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf, 23)
Bu âyet-i celîlenin rehberliğinde işgal altındaki kalbi yeniden hayata döndürmeye çalışmalıyız. Temizlik hareketi yine kalbte başlamalı. Biliniz ki, kalbimiz temiz olmadan asla!”