"Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Kudüs'ü savunmak, gerçek bağımsızlığı savunmaktır"....
Yukarıdaki cümle, mütefekkir Nuri Pakdil'e ait. Öyle zannediyorum ki hemen hepimiz için mektep mahiyetinde bir cümledir. Bizde haritaya bakmaya Kudüs'ten başlar çocuklar ve Mekke'den İstanbul'dan farklı değildir bizim için Kudüs.
Kudüs bilinçtir. Kudüs mektep. Kudüs saat. Kudüs harita. Kudüs iz. Kudüs yemin. Kudüs hatıra. Kudüs hafızadır. Kudüs şereftir ve bu yüzden ''Kudüs-ü Şerif''tir Osmanlıdaki namı. Onu sevene, onur bahşeder bu sevgi...
Yaşları kırklarını süren ve daha üstteki kuşakların kahir ekseriyeti, işgal devletini tanımamak adına, kendilerini Kudüs'ü ziyaretten men etmişlerdir. Mesela Gazze'de bulundum ama Kudüs'e bu sebeplerle gitmemiş birisiyim. Bizim yetiştiğimiz günlerde, işgali ve İsrail Devleti'ni tanımamak siyasi bir duruştu, karşılığı vardı. Lakin şimdilerde ''Kudüs'ü ve Kudüs'te giderek sayıları etnik temizlikle azaltılan Kudüs Müslümanlarını yalnız bırakmamak'' gibi başka değerli bir çıkışla, Kudüs'e düzenli ziyaretler yapılıyor. Bunların bir kısım turistik ve kültürel amaçlar taşıyor ama neticeten Kudüs, en ziyadesiyle Kudüs bilincinden haberdar kimselerce ziyaret ediliyor. Bu sosyolojik dönüşümü önemsiyorum. Ömer Lekesiz'in 50'sinden sonra Kudüs fotoğrafları için Mescidi Aksa'yı tavaf etmesi herhalde rastlantı değil. Zira 1968'den bu yana sistemli bir şekilde yürütülen "Filistin'in Yahudileştirilmesi" projesine karşı bizim de çağı gören yeni hamlelerimiz olmalı, lakin siyasi anlamıyla vazgeçiş olarak gördüğüm ''normalleşmeyi'' onaylıyorum anlamı da çıkmasın.
Siyasetle, kültür ve turizmin daha fazla içiçe geçtiği günlerdeyiz. Jeopolitik işgalle jeokültürel işgal eşgüdümlü olarak yürütülüyor. Aslında oryantalizmin hızla at koşturmaya başladığı günlerden beri egzotik keşifler, öteki'ne dair turistik meraklar, kültürel ve dinsel idealizme hep eşlik etmiştir. İşgalin bir sömürü düzeni şeklinde devam edebilmesi için, siyasal ve ekonomik tezlerinin yanı sıra kültürel mahiyette bir gelecek izdüşümü de her zaman gözetilmiştir... Nitekim geçen yıl, işgal yönetimi tarafından basılıp dünyaya dağıtılan "Kudüs Haritası"nda İslam ve Hristiyan dünyaya ait tarihi eserler, mezkur haritadan silinmişti. Veya ABD gibi siyonist lobilerin sözcülüğünü üstlenmiş bir süper gücün büyükelçilik binasını Kudüs'e taşıyacak oluşu gibi ikincil, kültürel, gösterisel gibi duran bir girişimin, aslında oldukça ideolojik ve sert bir duruşun gölgesi olduğunu da fark etmemiz gerekiyor...
Kudüs'te 1968'den bu yana adım adım sürdürülen "Müslümansızlaştırma", Kudüs'te yerleşik olduğu halde, Kudüs ikametgahı sudan sebeplerle ve sinsice kaybettirilmiş, Kudüs'e girişi yasaklanmış, kendi ülkesinde yersiz yurtsuz hale gelmiş Müslümanların problemleri had safhada.
Filistin'in genel anlamda işgalinin yanı sıra, Kudüs'ün tabi tutulduğu etnik temizliği, apar topar dünyanın dört bir yanında devşirilerek, "yasadışı yerleşimci" adı altında Kudüs mücavir sahasına konuşlandırılan "yeni İsrail" kimliğiyle birlikte okumak zorundayız... Netanyahu Hükümeti, daha evvelki hükümetlerce laftan da olsa zikredilen "yasadışı yerleşim" ibaresini kaldırmış ve bu Yahudi yağmasını yasal kabul sürecine girmişti. Filistin'de, Müslümanlarla Hristiyanların, aslında insanlığın aleyhine kurulmuş tersinden işletilen bu kıyamet saati, bugün yeni bir aşamadadır. Son yaşadıklarımız KUDÜS İŞGALİ'nin tamamlanması adımıdır...
Nuri Pakdil'in yukarıdaki cümlede geçen "insanlık" vurgusu çok önemli. Zira Kudüs, insanlığın kıblesi, kutup istikameti. Hz. İbrahim'in evlatlarının gezip dolandığı bir harita var orada: Mısır, Sina, Gazze, El Halil, Kudüs, Golan, Şam... "Umran" dediğimiz insanlık ömrünün haritasıdır bu. İbrahimi bir haritadır...
Ve Mekke/Medine hattı, Allah'a inananlar nazarında, bu kutsal haritanın diasporası veya ikincil bir durağı değilse, yine Hz. İbrahim ve ailesinin yazgısıyla ilintilidir. Hz. Hacer'in dünyaya getirdiği Hz. İsmail'in soyundan gelen "Son Peygamber", Miraç gecesinde Kudüs'e yaptığı ziyaretle mukaddes haritayı tamamlamış, başlangıcına eklemlemiştir. Hz. Hacer, "suyu arayan kadın"dır ve onun bu cehdi, Kudüs'ü Mekke'ye taşımıştır. Kudüs bir annenin kucağında gelmiştir Mekke'ye... Kudüs'ün geleceğinin sırrı da, çileye talip bu anne şefkatiyle çok ilintilidir.
Kudüs ve Filistin bir şefkat mihrakıdır. Kudüs'ün insan onuruna yaraşır geleceği, Filistin'i ve dünyayı kana ve zulme boğan Siyonizmin durdurulmasına bağlıdır. İnsanlık ruhen ve vicdanen yorulmuştur İsrail'in şımarık açgözlülüğünden... Kan gruplarının, dna testlerinin, kafatası ve deri rengi ölçen ırkçı cetvellerin değil... Cennetten dünyaya indiği günden beri geri dönüş yolunu arayan insanlığın aydınlık haritasıdır Kudüs...