Sevgili Türk Subayı ve her kademede TSK mensupları...
Evren’in ölümü sonrası tartışılanları hatırlıyor musunuz?
O zaman şöyle yazmıştım; konuşulup, tartışılanlar Silahlı Kuvvetlerimizi asla ama asla kurumsal olarak rencide etmemeli!
Bugün de şunu aynı netlikle yazıyorum; TERÖRİST ÖRGÜT TARAFINDAN ELE GEÇİRİLEN MAKAM, MEVKİ VE ÜNİFORMALARLA ATILAN İĞRENÇ ADIMLAR VE KAMUOYUNDA OLUŞAN TEPKİLER TSK’YI KURUMSAL OLARAK ASLA RENCİDE ETMEMELİ...
Sevgili dostlar, Evren, bir subay değil bir darbeciydi ve bu ülkeye çok büyük zarar verdi! Bunu sadece bir köşe yazarı olarak değil, darbeyi 8 yaşında karşılayan, Adalet Partisi vekili bir babanın çocuğu olarak da yazıyorum...600 bin insanın hayatına, ülkenin yıllarına kıyıldı! Ne için! Küresel Denklem öyle yazıldığı, Emperyalist güçler böyle uygun gördüğü için! Bu mu EMPERYALİZM’e karşı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yol!
Son “darbe”, “işgal” denemesinde de EMİR aynı yerden uygulama FETÖ taşeronundan. Emperyalist güçler böyle uygun görmüş, “sızdırılmışlar” da harekete geçmiş!
Sevgili dostlarım, ben asker değilim, “bazı meseleleri” askeri açıdan göremem ama 1875’den başlayarak “ekonomik anlamda kanımızı emenlerin”, gerektiğinde Silahlı Kuvvetlerimizi de sahneye zorla, hileyle ve tahrikler ile dahil ederek, nasıl oyunlar oynadığını çok iyi görebilirim..
Şimdi bana bir imkan verin, anlatayım...
- Ekim 1875. Sadrazam Mahmud Nedim Paşa, Osmanlı’nın kurtuluş yolunda en önemli adımı olan ‘faizde tenzilat’ kararını açıkladı. Yabancıların tuzağına düşmüş Osmanlı Devleti faiz borçlarının beş yıl süreyle ancak yarısını ödeyeceğini ve ödeyemediği kısım için yüzde 5 faizli tahviller vereceğini açıkladı. O yıl bütçe toplamı 25 milyon, iç ve dış faiz ödemesi 30 milyon liraydı...
- Mart 1876. Osmanlı Devleti, borç ödemelerinin tamamını durdurduğunu açıkladı. “Ödemekle bitmeyen faiz-borç sarmalında” alınmış en doğru karardı... Yok edilme süreci Osmanlı sanayi yapısını tamamen çökerten 1838 Baltalimanı Anlaşması ile başlamıştı. 1838 yılında Reşid Paşa, ilk olarak Lord Stratford ve Avrupa’nın diğer devletleriyle serbest ticaret anlaşmasını imzalamış, Osmanlı, devletçi ekonomiyi rafa kaldırarak gümrük vergilerini İngiltere ile saptamayı kabul etmişti. Bu adım ile Osmanlı, ucuz mallar cenneti haline gelirken, üretmediğini tüketen bir toplum haline de gelmiş ve en verimli alanlar yabancı sermayenin eline geçmişti. 1814 yılında bir sterlin 23 kuruş iken, 1839’da 104 kuruş oldu. Avrupa devletleri, Osmanlı’ya “Hemen dış borçlanmaya gitmelisiniz” diyerek baskı yapmaya başladı. Bu arada dünya “petrol servetlerinin” hazırlığını yapmış ve Osmanlı süratle borçlandırılırken, petrol yatakları yabancılar tarafından paylaşılmaya başlanmıştı...
- Mayıs 1876. Borç ödememe kararı ilk sonuçlarını vermeye başladı. “Başkaldıran boyunduruk altındaki Osmanlı”ya ilk isyan kışkırtmalar sonucu Balkanlar’da başladı. Bulgarlar ve Sırplar isyan etti. Aynı günlerde İstanbul’da medrese öğrencileri ayaklandı ve borç ödememe kararını alan Sadrazam Nedim Paşa azledildi. Ayaklanma Harbiye öğrencileri arasında da yayıldı, Dolmabahçe Sarayı sarılarak Sultan Abdülaziz tahttan indirildi... Sonuç: 1878-1881 Osmanlı Hazinesi Düyun-u Umumiye’ye teslim oldu...
- 1950-1970: Emperyal güçler Türk ekonomisini hatta Kore Savaşı-NATO üyeliği çizgisinde Türkiye’yi “esir etme” planını harekete geçirdi. 1960 öncesi Rusya kartı ile bu oyuna karşı “hamle yapan” siyasi otorite, Sadrazam Nedim Paşa’nın kaderinden kurtulamadı! “İrtica” diye ayağa fırladık, emparyal güçlerin “kucağına düştük”!
- 1978-1980: Türkiye’de halen de süren hâkim politikaların temeli, 1978’in Temmuz ayında, Dünya Bankası’nca hazırlanan raporla atıldı. Raporun imzalayıcıları Kemal Derviş ve Sherman Robinson idi. Hükümetler bu rapora uymayı kabullenmezken, 1980 darbesiyle uygulamaya konulan bu raporla, Türkiye’nin 1978’e kadar başarıyla süren kalkınmacı, bireysel ve küçük ölçekli sermaye birikimlerine dayalı yapısı, büyük ölçekli çokuluslu sermaye ilişkilerinin kontrolünde serbestleşmeyi savunan bir dinamiğe dönüştü. Ekonomide bu yanlış programın izlenmesiyle verilen yüksek faiz, sıcak para girişi gibi ödünler Türkiye’nin varlıklarının yurt dışına kaçmasına sebep oldu. 1977 yılında düşünülen kalkınma hamlesi böylece engellenmiş ve “Cumhuriyet ile yırtılan borç gömleği” yeniden Türkiye’ye giydirilmiş oldu...
- 1980-2003: 1980’de yok denecek kadar az olan borç stokumuz, her yıl bütçenin yüzde 40-50’sini vermemize rağmen 300 milyar doların üzerine çıktı. Türkiye, 70 milyonu ile çalışıp 3-5 bin gerçek-tüzel (iç-dış) kişiye gelirinin yüzde 50’sini aktarır hale geldi. 2001 yılında borsa ve kurdaki hareket sonrası, Türkiye IMF tarafından atanan “1978 raporu yazarına” teslim edildi vedünya üzerinde görülmemiş bir dolar faizini tefecilere aktarmaya başlarken, IMF’ye en borçlu üç ülkeden biri oldu...
Sonuç: “1800’lerden beri” bizi bize düşüren “gerçek düşmanlarımız” kendilerini çok ama çok iyi saklıyorlar... Gerektiğinde “demokrasimizi” katledip, hangi “yönetim gelirse gelsin” her şeyimize hakim oluyorlar... Gelin “sivil-asker” el ele verelim ve DEMOKRASİMİZİ daha da güçlendirerek, gerçek düşmanlarımız karşı birlikte duralım... Gün BUGÜN, yarın asla değil! Şimdi Türkiye’ye her anlamda sahip çıkma zamanı!