Soma’da yüzlerce işçinin hayatına malolan felaket tüm Türkiye’yi içinde olduğumuz, fakat kamuoyu olarak fark etmediğimiz acı bir gerçeğe uyandırdı: Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, OECD ülkeleri arasında ise ikinci sırada. İş kazalarında ölümlerin % 10’dan fazlası ise madenlerde gerçekleşiyor.
Maden kazaları her ülkede oluyor. Bu konuda başı ise Çin çekiyor. Ancak çıkarılan maden ile ölümler orantılandığında en kötü değerler Türkiye’ye ait. Örneğin ABD’de 1 milyon ton kömür üretimi başına düşen ölüm oranı 0,2 iken, Türkiye’de bu oran 7,22.Çin’de bile bu oran 1,27... Başka bir deyişle hem daha az maden çıkarıyoruz, hem de daha fazla işçi hayatını kaybediyor.
Bir diğer sorun ise diğer ülkelerde görülen iyileşmelerin Türkiye’de yeterince yaşanmaması. Örneğin 20. yüzyılın başında ABD’de her yıl en az bin işçi maden kazalarında hayatını kaybediyordu. 1947’de devlet müfettişleri madenleri denetlemeye başlayınca bu rakam 1950’lerde 500’e düştü. Her geçen yıl alınan ilave önlemler sayesinde 1990’lı yıllara gelindiğinde ABD gibi dünya maden devi ülkelerinden birinde ölüm sayısı yıllık 100’ün altına indi. Bu arada yaralanmalarda da inanılmaz düşüşler yaşandı. 2000’li yıllarda ise bu rakam 70 civarına inerken bunun sadece 40 kadarı kömür madenlerinden kaynaklanıyordu.
Söylemeye çalıştığım şu, iş kazaları hayatımızın bir parçası, ancak ABD örneğinde görüldüğü gibi alınacak önlemlerle kayıpları minimuma indirmek mümkün. Oysa Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2013 rakamlarına baktığımızda Türkiye’nin madencilik ve taşocakçılığı sektöründe son 6 yılda iyileşme bir yana, daha kötü bir noktaya gittiğini görüyoruz. Oysa aynı dönemde neredeyse tüm dünyada iyileşmeler yaşanmış, madenlerde çok daha az insan ölmüş. Aynı şekilde, Dünya Çalışma Örgütü (ILO) de son 10 yılda tüm ülkelerde ölüm kazalarının azaldığını, Türkiye’de ise arttığını belirtiyor.
***
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Soma ziyaretinde “Bu acıları nasıl gelişmiş ülkeler yaşamıyorsa artık, biz de bütün kurallarımızı tekrar gözden geçirmeli, tedbirleri almalıyız” demişti. Nedir o tedbirler derseniz, öncelikle iyi bir yasal çerçeve ve o kuralları uygulayacak denetim sisteminden başlamak gerekir.
Maalesef ülkemizdeki denetimler işletmeleri geliştirmeye dönük ve etkili bir şekilde yapılamamaktadır. Denetim sayısı azdır, yapılan denetimlerde ise çoğu kez danışıklı dövüş yaşanmaktadır. İşletmelerde görev yapan mühendisler, iş güvenliği uzmanları ve diğer erken uyarı görevi yapacak kişilerin uzmanlığı çoğu kez tartışmalıdır, daha da önemlisi patrondan aldığı maaşla geçinen bu kişiler bağımsız değillerdir.
Son olarak Türkiye, Avrupa Birliği mevzuatının gereği olarak hukuk düzenlemelerini Avrupa hukukuna uyumlu hale getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu bağlamda 2012 yılında bağımsız bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkarılmıştır. Ancak bu yasanın uygulanmasını sağlayacak yönetmelikler sadece ilkesel tanımlardan oluşan ve iş güvenliği ile ilgili AB direktiflerinin aynen çevirilerinden ibaret kalmış, uygulama detaylarını veren kapsamlı yönetmelikler ve diğer düzenlemeler çıkarılamamıştır.
Özetleyecek olur isek Soma, iş kazalarında bir tür milat olmalıdır. Türkiye, bu alanda radikal adımlar atmak zorundadır. Aksi takdirde bu acı tablo kendiliğinden düzelmeyecektir.