İran ile sürdürülen nükleer müzakerelerde anlaşmaya varılmasıyla, bu ülkeye uygulanan ambargonun da gevşetilmesi kararı alındı. Bu, insani açıdan son derece olumlu bir karar. Zira, devletleri cezalandırmak için alınan ambargo kararları, halkların fakirleşmesine yol açan etkiler doğuruyor.
Bazı ülkelerde ambargodan bunalan halklar, iktidarları ya da politikalarını değiştirecek işler yapabilirler; ki esasen beklenti de bu olur. Ancak genelde ambargo uygulanan ülkeler, bu tür ülkeler değil; dolayısıyla İran gibi birçok yerde halk kendilerine ambargo uygulanıyor diye bu hallere yol açan iktidarın üzerine gitmiyor ya da gidemiyor. Hatta bazen beklentinin tam tersi oluyor ve ambargo uygulayan devletler daha fazla “düşman” olarak görülüyor ve halk bu düşmanlara karşı iktidarın yanında kenetleniyor.
İran’a uygulanan ambargonun, nükleer çalışmaları silahlanma yönünde durdurmanın dışında, beklenen etkiyi yaratmadığı açık. Üstelik bu ülkenin batılı ülkelerle yapamadığı ticareti başka ülkelerle yapılanla ikame ettiği de ortada. Rusya ve Çin ile İran’ın ilişkilerinin bu denli gelişmesinde, muhtemelen “Batılı” ambargosunun da epeyce etkisi bulunuyor.
Gevşeyen ambargo
AB, savunma ve nükleer teknoloji satışı ile ticaret ve taşımacılık alanındaki tüm ambargoları kaldırıyor; ancak terörle bağlantısı kurulmuş olanlara yönelik ambargo sürüyor. ABD ise yaptırımların tümünü kaldırmıyor, bazılarını askıya alıyor ve ABD yurttaş ve şirketlerinin İran ile ticaret yasağı devam ediyor. Dolayısıyla İran, sadece Avrupa ile ticarete geri dönerken bir de küresel bankacılık sistemine katılmış oluyor. Mesela, petrol üretimini artırarak dış satış imkanlarını genişletecek olan İran, buradan kazandığı paralarla da Avrupa’dan 114 tane Airbus alabilecek.
Böylece Avrupa ülkeleri enerji ihtiyaçlarını, hazır petrol fiyatları da düşmüşken, daha az maliyetle karşılayabilecek, ayrıca yüksek teknoloji ürünü malları için de yeniden İran piyasasına girebilecek.
Tarihsel olarak İran’ın zaten ticari-ekonomik ilişkilerinde bazı Avrupa ülkelerinin, özellikle de Almanya’nın çok önemli bir yeri olduğuna kuşku bulunmuyor; bugün bu sürece geri dönüldüğü anlaşılıyor.
Stratejik boyut
Meselenin stratejik zemininde ise “Batı” tarafından itelenen İran’ın Rusya ile ilişkisini daha da geliştirmiş olması bulunuyor. Ambargoların kısmen kaldırılması bile, İran’ın yeniden kazanılması ya da Rusya-İran bağının gevşetilmesi beklentisine dayanabilir.
Ancak ortada bir sorun bulunuyor; zira İran’ın “Batı” tarafından değil “Batı”nın Avrupa kısmı tarafından kazanılma girişimi söz konusu.
Bu, üç stratejik öngörü üzerinden düzenlenmiş olabilir. Biri, İran’ı ancak Avrupa ülkelerinin Rusya bağımlılığından kurtarabileceği öngörüsüne dayalı, Rusya’yı biraz zayıflatma stratejisi olabilir; ABD de bunu onaylıyor görünebilir. Diğeri, Avrupa ülkelerinin Rusya ile normalleşme girişimlerini İran üzerinden yapma stratejileri olabilir, ki ABD bunu onaylamıyor gibi görünebilir. Son ihtimal ise ABD ve Rusya’nın küresel tansiyonu düşürme beklentileriyle bazı oyuncular üzerindeki baskıyı azaltma stratejileri olabilir.
Sonuncusunun ipuçları, Rusya ve ABD dışişleri bakanlarının 25 Ocak’ta yapılacak Cenevre görüşmelerinde gizli. Diğer olasılıklarda ise Avrupa’nın ne yaptığının bilincinde olduğu varsayımı söz konusu. Rusya-ABD dengesini bozacak girişimler olursa, muhtemelen bu kez bazı Avrupa ülkeleri ilişki içinde olduğu başka yerlerden de, tıpkı İran’dan çekilmiş olduğu gibi, geri çekilmek zorunda kalırlar.