Dünya Ehlibeyt Kongresinin Genel Sekreteri Ayetullah Muhammet Hasan Aktari, Erivan’ı ziyareti sırasında, “İran’la Ermenistan bir millet iki devlettir” demiş. Kendisine teşekkür etmekte yarar vardır. Çünkü yıllardır, İran’ın bölgedeki İslam karşıtı duruşunu, Azerbaycan ve Türkiye aleyhtarlığını yazıp söylerken, bazı kesimler buna inanmamayı tercih ederdi.
Oysa İran, hep İslam coğrafyasında sadece mezhepçi bile değil, Fars şovenizmine dayanan politikaları ürettiğini, şimdi attığı adımlardan daha net görmemiz mümkündür.
Ermenistan Devleti’nin kurulma nedenlerini, tarih ilmine birazcık ilgisi olan herkes bilmektedir. Erivan’ın, bir Türk Müslüman Beyliği olduğunu da tekrar söylememde fayda vardır. Erivan’da bulunan Müslüman Türk Camisine, İranlı Ayetullah’ın, “Fars Mescidi” olarak bakması ve onu öyle empoze etmesi de, kompleksli İran’ın tahayyülünün ürünü olsa gerek!
İran güya, Hristiyan dünya ile savaşan, Amerika’ya kafa tutan, Filistin davasını sahiplenen sahte siyasi tutumuyla, bir zamanlar Müslüman dünyasında rağbet görüyordu doğru. Lakin İran’ın bugün yaptıklarına ve tarihin derinliklerindeki, İslam coğrafyasının bütünlüğe karşı, tapınakçılar ve Hristiyan akımı ile ortaklığını bir daha gözden geçirmemizde yarar vardır.
Bugün Türkiye aleyhinde olması ve Ruslarla ortaklık yapması, dün Osmanlı aleyhinde olması ve daha evvelinde Türkmen boyları içinde fitneye fesada arabuluculuk yapmasıyla arasında hiçbir fark yoktur.
Zira İran; İslam perdesiyle esasında, İslam dünyasının birliğine, sadece Fars devletinin çıkarları nedeniyle darbeler indirdiğini de görmemiz lazım. İran Devleti, Kürtlere ve Türklere karşı hep acımasız tavırlarıyla nam salmış bir devlettir. Düne kadar İran’ın; Türkmen ailelerince ve Türk boylarınca idare edildiğini unutmadan, Fars-i devlet geleneğinin, İran Devleti’nin esas ana akımı olarak oturtulmasının nedenlerini okumamız mümkün değildir.
Kürtlere karşı acımasız yöntemleri olan, İran’ın kuzeyinde yaşayan Azerbaycan kökenli Güney Azerbaycan Türklerine karşı, “yok etme politikaları” üreten bir devletin, bölgede esas ana aktöre dönüşmesi mümkün gözükmüyor. Olsa olsa sadece birilerinin (bu birileri şu anda Rusya’dır) arkasına saklanarak, fitnenin ta kendisini üretebilir. Filistin davasını sahiplenmesi; benim gibi, İran’ın ciğerini bilenlerin bile gözlerini yaşarttığı da olmuştur. Lakin bugün İran’ı doğru okumamız ve doğru hamleler üretmemiz şart olmuştur. Bu coğrafyada birliğin mimarının dün Osmanlı, bugün Türkiye olduğu aşikârdır. Israrla, Türkiye’nin üzerine gölge düşürme gayreti içerisinde olan İran’ın payını, fazlasıyla hesaba katma zamanıdır. İran içerisindeki Türklerin, Türkmenlerin, Kürtlerin ve Beluçların kaderine tepkisiz kalınması, coğrafyanın kaderinde olumsuz etki yaratacaktır.
Barzani’nin Ankara ziyareti ve net tutumu, esasında Kürtler üzerine planları olanların tezini çürütmektedir. Barzani ve yönetiminin doğru ve Kürt halkının geleceğini doğru tespit ederek uyguladıkları politikaları alkışlamamak elde değil. Bu tabloya neden olan Türkiye Devleti’nin derin aklına da hayranlıkla bakmamak mümkün değil. İşte Diyarbakır’da, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Barzani’ye, Şivan Perver ve Tatlıses’i davet ederek gösterdiği siyasi tabloyu, o gün anlayamayıp, ağzına geleni konuşanlar, bugün Barzani’nin Ankara ziyareti esnasında gösterilen tabloyla, o gün ki adımın nerelere getirebileceğini belki anlamıştır. İşte şimdi sıra Türkmen ve Türk hattında. Güney Kafkasya ve Hazar’ın ötesi, bu tablonun esas ana hattını oluşturmalıdır. Bu coğrafyada Kürtlerle Türklerin birliği, yeni ve kalıcı hikâyelerimize yol açacaktır. İran’ın bitmeyen acem oyunlarının nedenini, biraz da buralarda aramamız lazım. İran, Fars-i devlet zihniyeti için bayraktarlığına talip olduğu İslam medeniyetini çiğnemeyi, Türkiye ise İslam medeniyeti ve İslam dünyası için akrabaları ve dindaşları için tüm zincirleri yok etmeyi yol edinmiştir. İşte ortadaki en önemli fark budur. Bu coğrafyada esas ana damar olmanın yolu, nükleer silahı olanlarla acımasız yok etme kabiliyeti olanların yanında olmadan değil, buradaki toplumların gönlündeki sevgi tahtını kurmaktan geçer. Adaletin yanında olmaktan geçer. İran’ın kaçırdığı ve anlamadığı en önemli nokta burasıdır...