ABD’nin, nükleer programını test etmek için İran’a zaman tanıma stratejisi bölgede ne gibi değişikliklere yol açabilir?
Öncelikle, İran’ın geçici başarısından dolayı Rusya’nın bölgedeki varlığını dikkatten kaçırmak doğru değildir. Zira Rusya için İran, önemli stratejik kaledir. Ayrıca İran’ı, İslam coğrafyasında Türkiye’nin önünü kesen tampon bölge olarak görmek gerekir.
Dikkat edilirse İran’ın Suriye, Irak ve Lübnan gibi ülkelerdeki kozları aslında Türkiye’nin İslam coğrafyasında büyüme ve genişleme stratejilerinin önünü kesen esas detaydır.
İsrail’in itirazlarına rağmen ABD’nin İran’a süre tanıma kararına karşı dikkali olunmalıdır. Anlaşılan o ki İsrail, galiba nükleer denemeler yapmak isteyen İran’dan, büyüyen İslam dünyasında birleştirici rol üstlenen ve tümüyle medeniyet coğrafyasında olumlu karşılanan Türkiye’nin yeniden önemli figüre dönüşmesini daha tehlikeli görüyor.
İran analiz edilirken, tarih boyunca izlediği strateji ve hedefleri dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Şii mezhebine dayanan felsefesiyle İslam coğrafyasındaki tutumu birleştirici olarak nitelendirilmemelidir. Ayrıca İran’ın Türkiye ile ilişkilerinde izlediği çelişkili tavrı daima göz önünde bulundurmalıyız. İran’ın bu tutumunun kendilerince ciddi nedenleri vardır.
Çünkü, öncelikle İran’ın esasen en çok korktuğu husus, etnik kimliğe dönük uyanış felsefesidir. Unutulmamalıdır ki, İran’ın nüfusunun önemli oranı Türklerden oluşmaktadır. Evet, bu ülkede, İranlı kavramı ve Şii inancına sahip Türklerin oranının da küçümsenecek kadar az olmadığı da doğrudur. Ancak bunun yanı sıra İran’daki Türklerin bağımsızlık isteği, 20 . yüzyılda bir kaç defa gerçekleştirdikleri ayaklanma girişimleri sonuçsuz kalmış olsa da daima bilinç altlarında ciddi biçimde yer bulmaktadır. Ve hala kimlik arayışı içerisinde olan, demokratik haklarını savunan Türklerin olduğunu, bağımsızlık ve hürriyet davasına soyunan onlarca insanın tavır ve duruşlarının da olduğu gözardı edilmemelidir. İran’da her gün, hürriyet ve bağımsızlık taleplerini dile getiren Türklerin önde gelen isimlerinin tutuklandığı haberlerini duymaktayız.
İran için bir tarafta Türkiye’nin diğer tarafta Azerbaycan’ın endişe kaynağı olarak kalmasının esas nedeni budur. Doğrusu İran’ın, sadece Şii yoluyla millet oluşturma çabasını anlamamız mümkündür. Zira İran için Şii mezhebi, İslami değerden daha ziyade İran milliyetçiliğine dolayısıyla Fars milliyetçiliğine hizmet etmektedir.
Düne kadar Amerika, İran’ı “şer ekseni” içerisinde görüyordu, İran da ABD’yi “Büyük Şeytan” olarak nitelendiriliyordu. Türkiye’nin İran’la ilgili tutumu ise değişmedi, daima samimi ve sabit oldu. Bugün bile Türkiye, her şeye rağmen İran’la ilgili gerginlik senaryolarını hiç tasvip etmemektedir. Ve bu tutum, bölgedeki Türkiye profili adına anlamlı ve doğru olarak görülse de İran’la ilgili adım atılırken, her durum dikkatle incelenmelidir.
İran tüm sıkıntılarına rağmen İslam coğrafyasında boy gösterme politikalarından bir gün bile vazgeçmemiştir. Şii mezhebine dayanan yayılmacı idealini daha ileri götürebilmek için Türkiye ve Azerbaycan gibi komşularında websitesi ve yayın kuruluşlarına sponsorluk ettiği de konuşulmaktadır.
İran nükleer programdan vazgeçmeyecek olsa da bu andan itibaren tavırlarına dikkat edecek gibi görünmektedir. İçeride farklı fikirleri olmasına rağmen ortalama kamuoyu son durumdan yanadır. Dolayısıyla toplumdaki gerginliğin düşürülmesi İran İslam Cumhuriyeti için önemliydi. Şimdi sonuca bakmakta yarar vardır. Her ne kadar sonucu şimdiden görmek zor olsa bile anlaşılır bir durum sözkonusudur. Ortadoğu’nun özellikle İslam dünyasının yeniden büyüme ihtimalinin ortaya çıkmasıyla, bu coğrafyanın içerisinden yeni bir frene ihtiyaç duyulmaktadır. Ciddi devlet geleneği olmasına rağmen mahalli tefekkürle siyaset inşa ettiği ve tüm siyasetini mezhepçi yapıyla gerçekleştirdiği için galiba İran, fren rolünü üstlenecek önemli yeni bir koz olarak görülmektedir. Bakalım İran, tarihe hangi yeni satırlarla not düşecektir.