Obama yönetimi Küba’dan sonra İran ile olan ilişkilerinin normalleşmesi için gerekli olan ilk adımı attı, Lozan’ın tarihi Beau Rivage Palace otelinde gerçekleşen maraton görüşmeler sonrasında siyasi bir mutabakata varıldı. Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, Almanya ve tabii ki 2013 yılında iktidara gelen Ruhani liderliğindeki İran bütün bölgesel dengeleri değiştirebilecek bir çerçeve belge üstünde uzlaştı.
Bir son dakika aksiliği yaşanmazsa 30 Haziran tarihine kadar taraflar nihai anlaşmayı imzalayacaklar. Nükleer silah üretmek istediğinden şüphelenilen İran hem santrifüjlerinin sayısında, hem de elindeki zenginleştirilmiş uranyumda indirime gidecek, tesislerini tam gözetime açacak, tartışmalı Fordow’da zenginleştirme işlemi yapmayacak.
***
İran almayı kabul ettiği bu ve diğer tedbirlerle muhataplarını rahatlatacak, karşılık olarak da kendisine uygulanan yaptırımlardan kurtulacak. Ancak bu kurtuluşun ne şekilde olacağı, hangi türden yaptırımları kapsayacağı, sürecin neresinde devreye gireceği şimdiye kadar açıklanan metinlerden tam olarak anlaşılmıyor. Belli ki taraflar yapıcı muğlaklığı şeffaflığa tercih etmişler.
Zaten kökenleri çok eskilere dayanan, modern tarihi 1979 İran devrimi ile başlayan düşmanlığın her iki taraf için de başka bir şekilde sona ermesi mümkün değildi. Tarafların kendi içlerindeki muhalifleri ve dışarıdaki oyun bozanları ancak yoruma açık, esnek bir mutabakat ile tatmin edebilirler, müzakerelerden karlı çıktıklarını iddia edebilirlerdi.
Eğer Haziran sonunda tamamlanacağı söylenen bu süreç Ruhani ve Obama yönetimleri tarafından başarıyla yönetilebilirse, Obama senatörlerini, Ruhani de ruhani liderini ikna edebilirse, İran uluslararası siyaset sahnesine tekrar ama farklı bir şekilde dönecek, Batı ile geliştirdiği ilişkileri ona bölgesinden çok daha yapıcı bir rol oynama imkanı tanıyacak demektir.
Bu doğal olarak İran’ın tüm güvenlik endişelerinden arınacağı, çıkarlarını ihmal edeceği anlamına gelmez. Suriye’deki, Lübnan’daki ve daha pek çok yerdeki etkisini korumak isteyecektir. Ancak etkisini ve çıkarlarını korurken yapıcı ve esnek olmaya özen gösterecek, jeopolitik rekabetini işbirliğiyle besleyecektir. Üstündeki baskılar hafifledikçe İran dünya siyasetinde şimdikinden daha sorumlu davranacaktır.
Bu değişim dahi NATO üyesi ve ABD müttefiki Türkiye açısından önemlidir. Bazılarının iddia ettiğinin aksine Amerika ile barışmış olan İran bölgesinde daha büyük sorun olmayacaktır. Komşusu İran ile olan ilişkilerini en zor zamanlarda bile rayından çıkartmamaya özen gösteren Türkiye için ABD ile barışmış İran gerilimli ve hırçın bir İran’dan tabii ki daha iyidir.
Üstüne konan ambargoların kalktığında İran-Türkiye ticaretinin ve karşılıklı yatırımların artması yanlış siyasi tercihler yapılmadığı takdirde kaçınılmazdır. Ayrıca, İran’ın Amerika ile barışması Türkiye’nin sadece İran ile değil ABD ile olan ilişkilerinin niteliğini de değiştirecektir. Türkiye’nin İran ile olan ilişkilerinin biçimi ABD ile olan ilişkilerini olumsuz anlamda etkilemeyecektir.
***
Türkiye, İran-P5+1 mutabakatını desteklemek, güçlendirmek ve nihai sonucuna varmasını sağlamak için elinden geleni yapmalıdır. Bu mutabakat yukarıdaki getirilerinin yanı sıra Türkiye’yi İran’ın elde ettiği imkanların ve maruz kaldığı baskıların neticesinde günün birinde kaçınılmaz olarak geliştireceği nükleer silahların tehdidinden de koruyacaktır.
Ankara’nın Yemen’de anayasal düzeni savunması, Suriye’de farklı bir politika izlemesi, Irak’ta artan ağırlığından çekinmesi Tahran’a hasım olmasını gerektirmez. Rekabet siyasetin doğasında vardır, dostlar da rekabet eder. Önemli olan rekabetin dostluğu bozmamasını sağlamak, hangi çıkarın diğerinden daha önemli olduğunu sağlıklı bir şekilde düşünüp tartışabilmektir.