Reisi ve beraberindeki heyeti taşıyan helikopterin düşmesi sonucu ölmeleri üzerine hem olay hakkında hem de İran'ın geleceğine ilişkin yorumlar yapılırken, her yorumda olağanın dışında bir ihtiyat payı bırakılıyor.
Hatta olaydan sonra, İran'ın süreç yönetimi hakkında dahi açık kapı bırakma mecburiyetinde kaldı yorumcular.
Ben de propaganda üzerine varlığını konumlandıran İran'da her ne yaşanırsa yaşansın şöyle bir durur, aklımı yoklarım.
Nitekim pazar günü, helikopterin düştüğü haberini duyar duymaz, ertesi günkü yazımı bırakıp, olayla ilgili sıcağı sıcağına bir yorum yazmayı düşündüm.
O gün, özellikle ilk dakikalardan itibaren sabotaj merkezli yorumlara dikkat kesildim.
Birkaç araştırmadan sonra şunları yazdım:
"Jeopolitik sıkışmaların yaşandığı bir dönemde, siyasi suikastlar, sabotajlar, tehditler artar.
Son birkaç hafta içinde...
Slovakya Başbakanı'na suikast girişiminde bulunuldu.
Sırbistan Cumhurbaşkanı ile Polonya Başbakanı tehdit edildi.
Reisi'nin ölümünü bu silsilenin bir devamı mı?
Henüz bilmiyoruz, olay çok sıcak.
Ama sabotaj ihtimali en az kaza kadar kuvvetli ihtimal.
Sabotajsa, olağan şüpheli İsrail...
Ama iç hesaplaşma hiç göz ardı edilmemeli.
Hatta...
Hamaney sonrasını düşününce, iç hesaplaşma daha ağır basıyor.
Eğer bu doğruysa..." yazıyı burada bıraktım.
Son dört gündür değindiğim bu konular konuşuldu.
İç hesaplaşma üzerine daha çok duruluyor artık.
Fakat kimsenin elinde şüpheden başka bir şey yok.
Ve rejim ürettiği sahnelerle şüpheleri daha da derinleştiriyor.
Olayın çözülmesini kimse beklemiyor, hele arama görüntülerinden evlere şenlik kriz masasına kadar rejimin sergilediği tavırla bu kanaatler doğrulanıyor.
O zaman?
Yaşayanların hayatını tanzim eden hukuka değil de ölüleri kutsayan örgüt refleksine bağımlı bir organizasyon İran.
Dolayısıyla her konuda sahne üretme kabiliyetine sahip.
Mezhep perdeli siyasi itikadının, teolojisinin zorunlu sonucu bu.
Daha önceki suikastların, söz gelimi Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin, "yas" kültürüyle beslenen sahne marifetiyle yönetildiğine hep birlikte şahit olduk.
Dediğim gibi, ölüler üzerinden iktidarını tesis etmiş bir rejim var.
İster sabotaj olsun ister ihmal ya da kaza sonuç değişmiyor! Sahne aynı, rejim yeni şehitler üretti.
Dünkü cenaze törenine baktığımızda bunu bir kere daha gördük.
Yas kültürü, şimdiye kadar birçok gerçeğin üzerini örttü İran'da.
Ama bu stratejinin gizleyemediği bazı şeyler de var bugün.
Enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke İran, ama gelir dağılımında uçurum güç geçtikçe derinleşiyor.
Rejim rıza üretme kabiliyetini çoktan kaybetti.
Yurt dışındaki muhalefet, içerideki hareketliliği daha çok cesaretlendiriyor, Mahsa Amini'nin öldürülmesinden sonra yaşanan olaylarda olduğu gibi.
O olayda rejimin şiddet üretme kapasitesini de görmüştük.
Öte yandan Zeynebiyyun, Fatimiyyun gibi örgütlerle doğuya doğru, Haşdi Şabi, Hizbullah gibi örgütlerle de Ortadoğu'da yayılma stratejisi yürüterek şimdiye kadar bu defosunu kapatmıştı.
Hatta... bu vekil örgütler eliyle şiddeti anavatandan uzakta tutuyordu.
Bu stratejinin ürettiği sahneler, içeride her geçen gün biraz daha derinleşen çelişkileri örtmeye ve toplumsal hareketlilikleri engellemeye yetecek mi?
Bu noktada, bizi farklı bir sürecin beklediğini düşünüyorum:
Rejim, varlığını sürdürmek için militarizme bundan sonra daha çok sarılacak.