İran, son yıllarda kendini savunmanın zekice yolunu bulmuştur. Farklı ülkelerin, farklı yayın kuruluşları içerisinde, kendine bağlı yazar çizerlerin kaleminden çıkan yazılarla, ülkesine rakip gördüğü devlet ve şahsiyetleri itibarsızlaştırma yolunu tutmuştur.
ALMANYA destekli Azerbaycan’ı hedef alan, Aliyev’e muhalifliği ile bilinen medya kurumu olan Meydan TV, Amerika’da bulunan İran molla rejimi aleyhinde yayınlarıyla bilinen Günaz TV, Rusya’da yayın yapan parasal kaynağı İran olan bir kaç haber portalı, Azerbaycan’da bazı memurların parasal desteği ile yayın yapan yerli medya kurumlarında acayip ve dolaylı İran stratejili, Türkiye aleyhtarlığı, AK Parti nefretli, Osmanlı gıcıklı, Erdoğan’ın Büyük Türkiye hedefleriyle dalga geçen, küçük gösteren, güya analitik algı yaratan yazılar ve programlar üretilmektedir. “Bu kadar tesadüf olabilir mi?” diye sormadan geçemiyorum!
İran’la Türkiye kıyaslaması yapanların ve bunu yaparken Türkiye’yi küçük düşürme hamleleri, Türkiye’yi DAEŞ destekleyicisi göstermeye gayret, PKK ile değil Kürt halkını hedef aldığını savunan yazar çizerlerin kimliği ve mazilerindeki İran Rusya bağlantılarını bildiğim için bunun ne anlama geldiğini görüyorum.
İran başkasının eliyle ama parasal desteği ile Türkiye’nin yıldızının parladığı bölgelerde, anti-Türkiye, anti-Osmanlı, anti-Erdoğan, anti-Davutoğlu ve ne kadar “anti” varsa hepsini kullanarak, gelecek alanlarını kendine has biçimde zemin temizliğine tabi tutmakta.
Burada Azerbaycan içerisinde faaliyet gösteren, Azerbaycan hakimiyetinin yanında duran bazı medya kurumlarıyla, Almanya’da Azerbaycan hakimiyetinin aleyhtarlığını yapan medya kurumuyla, Amerika’dan yayın yapan İran molla rejiminin aleyhtarlığıyla bilinen medya kurumlarında eşzamanlı bu “anti”lerle dolu, Türkiye’yi itibarsızlaştırma hesaplı yayın politikalarını inceden inceye araştırmakta yarar vardır.
İran, Azerbaycan, Almanya, Rusya ve Amerika’da faaliyet gösteren, laik ve seküler yapısı olan bazı Azerbaycan kökenli yazarları, medyacıları ve Batıcı gözüken aydınları dolaylı kullanmaktadır.
İşin enteresan tarafı, kullandıkları yelpazenin genişliğidir. Bu tablo içerisinde Aliyev’i destekleyenlerle muhaliflerinin aynı ağızdan, aynı dili kullanmaları da Fars’i bir zeka, Almanca bir hamle olmalı... Aliyev’in destekleyicileri, Rus dilli aydın olarak geçinen bazı aydın analistçilerle, Aliyev aleyhtarı olup, Batı’nın demokrasi gücüne inanarak, özellikle Almanya’dan imdat bekleyenlerin, aynı Türkiye dilini kullanmaları manidardır bence. Almanya’nın ambargo döneminden bu yana İran’la dolaylı flörtü, bilinen bir gerçek değil mi?
Almanya’nın Orta Doğudaki enerji projelerine dahil olma arzuları da gerçek değil mi?
Bunun için İran’la ilişkileri şimdi daha da zinde tutmaya gayreti anlaşılır değil mi?
Türkiye’nin, Erdoğan’la birlikte farklı boyutu yakalayacağının farkında olmalı ki, 3. köprüden tut da, yeni havalimanına kadar her şeye itiraz etmekte. Zekeriya Öz gibi hain şerefsizlere ev sahipliği yapması da anlaşılır değil mi?
Evet aslında her şey çok net... Şimdi ben esasında, çok dikkat edilmeli konuyu tekrarlamakta yarar görüyorum.
“Medya gücü.”
İran bugün dünyadaki medya gücünü kullanma yolunu tutmuş gözüküyor. Türkiye ve Osmanlı ciddi bir temadır kendisi için.
Şimdi diyorum ki; bu oyunu bozacak hamlelere ihtiyaç vardır. Türkiye’nin elinde muazzam bir elması vardır. Coğrafyanın insanı. Bu elmas işlenmeli ve işlenirken de üzerinde zarif kuyumcu parmakları kullanılmalı. Bu elması muazzam bir esere çevirmek için Türkiye’nin yeni adımlar atması şarttır. Bazıları diyecek ki, “içeride bu kadar dert varken yeri ve zamanı mı şimdi” Tam da zamanıdır. Onlar zaten bunun tüm adımlarını hesaplamış. İçeride sorunlarla boğuşan Türkiye, başkalarının devreye girmesi, yeni senaryo yazma hevesi! Birilerinin bizimle derdi, anlaşılandır. Bizim bu derdi bozacak yeni hamlelere başvurmamız anlaşılan olmayacak.