İşgalci İsrail'in Gazze'deki acımasız saldırılarını bir taraftan dünya seyrederken diğer taraftan İsrail bölgeyi karıştırmayı ve savaşı tetiklemeye devam ediyor. Böyle bir atmosferde İsmail Haniye'nin suikast sonucu İran'da şehit edilmesi birçok soru işaretini de beraberinde getiriyor. Bu olay, çeşitli senaryolar ve ihtimalleri akla getiriyor. İran'da bu suikastın gerçekleştirilmesinin anlamı nedir ve neticede bu saldırıyla ne yapılmak isteniyor ve nasıl oluyor da Tahran merkezinde füze ile vurulabiliyor?
Öncelikle, şehit edilen İsmail Haniye'nin faili her kim olursa olsun, böyle bir suikastın İran'da gerçekleşmesi ciddi bir güvenlik zafiyetini gözler önüne seriyor. Haniye, İran'da hem bazı önemli toplantılara katılmış hem de yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı Ali Pezeşkiyan ile görüşmeler gerçekleştirmişti. Ardından Tahran'da kaldığı otelde füze saldırısıyla alçakça vurularak şehit edilmesi, bu olayın arkasındaki şüpheleri daha da artırıyor.
Hatırlanacağı üzere, İran'ın güvenlik zaafiyeti sadece bu suikastla sınırlı değil. Zira, İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanını taşıyan helikopterin düşmesi ile ilgili şüpheler ve sis perdesi henüz aralanmamışken, Azerbaycan'dan hareketlenen üç helikopterden sadece Reisi ve Dışişleri Bakanı'nı taşıyan helikopterin düşmesi bu şüpheleri daha da artırmıştı. Benzer şekilde, helikopter kazalarının genellikle kötü hava koşullarında meydana geldiği düşünüldüğünde, böyle bir riskin alınıyor olması bir başka sır perdesini oluşturuyor.
Bu olaylar, İran'ın üst düzey yetkililerini koruma konusundaki zafiyetlerini ve güvenlik açıklarını gözler önüne seriyor. İsmail Haniye suikastı ile başlayan ve Cumhurbaşkanı Reisi ile Dışişleri Bakanı'nın helikopter kazası ile devam eden bu güvenlik olayları, İran'ın iç ve dış tehditlere karşı savunma mekanizmalarının yetersizliğini işaret ediyor.
Hâlihazırda İsrail, resmi olarak saldırıyı üstlenmedi. Ancak, doğal olarak bütün oklar İsrail'i işaret ediyor. Peki, İsrail bu saldırıyla ne mesaj vermek istiyor?
İlk olarak, bu saldırıyla "Sizi olduğunuz her yerde ve dilediğim şekilde öldürebilirim" demiş oldu. Kaldı ki bir gün öncesinde Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın bir numaralı danışmanı Fuat Şükrü'ye Beyrut Dahye'de düzenlediği suikast da bu mesajın pekiştiricisi olarak değerlendirmek mümkün.
Benzer şekilde, diğer mesaj ise İran'a yönelik. Yeri geldiğinde Şam büyükelçiliğinde misyon temsilcilerini öldürme cesareti bulan İsrail, hatırlanacağı üzere füze saldırısıyla karşılık vermişti. Her ne kadar İsrail tarafından hiçbir kayıp olmamış olsa da İranlı komutanlar başarılı operasyon gerçekleştirdiklerini söyleyerek güçlerini pekiştirmek istemişti. Kaldı ki, Kasım Süleymani'nin intikamını alacağına yemin eden İran, bunun karşılığını tam anlamıyla verememişti. Bu suikastla İsrail, bir nevi İran'ın güvenlik zaafiyetini tekrar yüzüne vurmuş oldu.
Bu suikasta karşılık olarak İran, intikam anlamına gelen kırmızı bayrağı göndere çekerek intikam alacağını ve karşılık vereceğini belirtti. Ancak, İran'ın Haniye için ne yapacağı büyük bir soru işareti olarak duruyor.
Ayrıca, İsrail, ABD ve Avrupa, Ortadoğu'daki Şii-Sünni ve Sünni-Sünni ayrılıklarının farkında olup, bu fay hatlarını derinleştirmenin kendi stratejik çıkarlarına hizmet ettiğini bilerek hareket ediyorlar. Bölgedeki mezhepsel ve ideolojik çatışmaları analiz ederek, bu ayrışmaları daha da artıracak politikalar ve stratejiler geliştiriyorlar.
Bu güçler, bölgedeki mezhep çatışmalarının kendi lehlerine nasıl kullanabileceklerini iyi biliyorlar. Şii ve Sünni Müslümanlar arasındaki tarihsel gerilimleri ve farklılıkları kullanarak, bu çatışmaları daha da alevlendiriyorlar. Bu durum, Ortadoğu'da istikrarsızlığın sürmesine ve bölgedeki ülkelerin iç sorunlarla boğuşmasına neden oluyor. Böylece, İsrail, ABD ve Avrupa, bölgedeki kendi çıkarlarını daha rahat bir şekilde koruyabiliyorlar. Bu yönüyle bu suikastın İran'da yapılıyor olması da manidar.