Irak on yıl önce işgal edildiğinde, Bush’un hedefinde olduğu düşünülen iki ülke daha vardı. Suriye ve İran. Irak’tan sonra sıranın Suriye’de olduğu, daha sonra İran’a da askeri bir çıkarma yapılacağı iddia ediliyordu. Bu iddialar gerçekleşmedi. Ama o tarihten bu yana da, İran daha sert bir siyasi zeminde küresel güçlere karşı, Doğulu değerleri sahiplenen ve küresel güçlerin tahakkümüne karşı, Doğu’nun hükümranlık haklarından taviz vermemeyi dış politikasının yegane ilkesi haline getiren bir mücadelenin temsilcisi olmayı sürdürdü.
Esat aynı dönemde, dünyaya, Suriye’deki rejimin değişebileceği yolunda tümü de boş çıkmış vaatlerde bulundu ve böylelikle de hem onunla mücadeleye hazırlanan muhaliflerine karşı zaman kazandı hem uluslar arası toplumu beklentide tutmayı başardı.
Suriye’de kimyasal ve konvansiyonel silahlarla hayatını kaybeden on binlerce insanın ortaya koyduğu sarsıcı trajediye rağmen, Suriye’nin askeri olarak işgali bir yana, Suriye problemi, artık uluslar arası bir oyun haline gelmiş durumda.
Bu oyunun en güçlü aktörlerinden biri Rusya ise, hiç kuşku yok ki diğer de, İran’dır.
İran’dan son zamanlarda umulmadık ölçülerde yumuşama mesajları geliyor. ABD ve İran arasındaki buzlar erimeye başlıyor.
Ruhani’nin Waşington Post’ta yayınlanan makalesi İran’ın dünyaya yeniden açılımını mümkün kılacak ve otuz yıldan fazla bir zamandır içinde bulunduğu uluslararası kuşatmanın çemberini kırmaya yarayacak görüşlerle dolu olması bakımından son derece önemliydi.
İran’daki seçim sistemi malum. Ayatullah Hamaney ve Devrim muhafızlarının tercihlerine rağmen iktidara gelmek mümkün değil. Seçimlerde halk farklı siyasi programlar arasında bir tercih yapmıyor, böyle bir olanak yok. İran halkı, daha çok, Hamaney ve Devrim muhafızlarının rızasını almış adaylar arasında tercih yapıyor.
Ruhani’nin şimdiye kadar ortaya koyduğu tutumuna bakılırsa, İran halkının ‘dünyaya açılmak ve dünyayla bundan böyle, daha fazla çatışma içinde olmak istemediği anlaşılıyor.
Ruhani’nin, ‘Halkıma verdiğim sözleri, dünyayla yapıcı etkileşime girme vaadim dahil, tutmakta kararlıyım’ diye yazması, halkın değişim arzusunu açıkça ortaya koyuyor.
Halk ABD’ye meydan okumaya devam eden bir İran değil, ABD dahil, bütün dünyayla işbirliği yapmaya hazır bir İran istiyor.
İran halkı uluslar arası kuşatmadan çok çekti.
İran bugün, ülkenin en önemli tek ürünü petrolünü dahi dünya piyasalarında, rekabet koşulları içinde değerlendirme imkanına sahip değil.
İran halkı, ülkenin dış politikasının Lübnan batağına saplanıp kalmasından memnun değil.
Ve şimdi Ruhani’yi başa getirerek bu politikanın değişmesini talep ediyor.
Waşington Post’ta yayınlanan makalesinde Ruhani bu gerçeğin altını şu cümlelerle çiziyor:
‘Tedbir ve umut platformum, üç ay önce halktan geniş çaplı yetki kazandı. İranlılar iç ve uluslar arası meselelere yaklaşımımı kucakladı, zira böyle bir yaklaşım için vaktin çoktan gelip de geçtiğini görüyorlardı. Halkıma verdiğim sözleri , dünyayla çarpıcı etkileşime girme vaadim dahil, tutmakta kararlıyım. Dünya değişti. Uluslararası siyaset, artık bir tarafın kazançlarının diğer tarafın kayıplarıyla dengelendiği sıfır toplamlı oyun ve tehditlerin değil, işbirliği ve rekabetin genellikle eşzamanlı cereyan ettiği çok boyutlu bir arena. Kan davaları devri geçti. Dünya liderlerinden tehditlerin fırsatlara çevrilmesine öncülük etmeleri bekleniyor.’
Ruhani’nin altını çizdiği bu yeni dış politika perspektifinin, kırk yıldır kavgalı olunan dünyaya, İran’dan uzatılan bir zeytin dalı olduğundan hiç şüphe yok.
Ruhani, aynı makalesinde, ‘dış politikanın büyük bölümünün, iç politikanın doğrudan bir işlevi olduğu bir ortamda , ne istemediğine odaklanmak, pek çok dünya liderine kolay çıkış yolu sağlıyor. İnsanın ne istediğini dile getirmesi için ise, daha çok cesaret lazım’ diyor.
İran’ın yeni dış politikasının dünyadaki karşılığını görebilmek için, Ruhani’nin BM Genel Kurulunda yapacağı konuşmayı beklemek lazım. İranlı liderler konuştuğunda protesto edilir ve genel kurul salonu boşalırdı. Umarım bu defa tersi olur..