Yine filmin başına döndü dünya...
2010 yılında başlayan Arap Baharı, esasen yılların baskı, şiddet zulüm ve zorbalığının yaratmış olduğu öfke,kendisini Müslüman Kardeşler Örgütü üzerinden ifade etti. Bir siyasi aktör olarak Müslüman Kardeşler Örgütü’nün reel siyasette sahne alması, küresel çapta bir deprem etkisi yarattı. Batı dünyasının çıkarlarını temsil eden Arap diktatörlükler, bir anda geniş halk kitlelerinin kuşatmasında nefes alamaz hale gelince, bütün batı başkentlerinde alarm zilleri çalmaya başladı. Müslüman Kardeşlerin şahsında dünyayı sarsacak yeni bir Sunni Müslüman dalgası, çok ciddi siyasi sonuçlar doğurmaya gebeydi. Çünkü Müslüman Kardeşler Örgütü siyasi hayatının tümünü illegal koşullarda geçirmiş, legal siyaset deneyimi olmayan, ''köşeli, sert bir örgütsel” yapıydı.
Nitekim Arap Baharının çok kısa bir sürede, şiddetin egemen olduğu bir sürece evrilmesinin de bir nedeni buydu. Müslüman Kardeşler Örgütü, tümü ile illegal bir yapı olduğundan talep edilen değişim ve devrim, demokratik yol ve yöntemler yerine, kolayca, basit provokasyonlar aracılığıyla, kanlı bir mecraya doğru hızla sürüklendi.
Bu durum Arap Baharının yaşandığı her yerde görülmeye başlandı ve giderek daha fazla ülkeye yayıldı. Görünürdeki öncülüğün Müslüman Kardeşler Örgütü liderliğinde olduğu inancı, başta İsrail olmak üzere, Batı ve Körfez ülkelerini ciddi kaygı ve endişelerle adeta şok etti. Bu kaygı ve endişeyi gidermek adına, bildik ‘’karanlık yöntemleri ‘’devreye sokmak dışında başka bir önlemleri gündemine almak ve düşünmek bile istemediler. Darbe en bilinen ve sonuçları itibarıyla en garantili yoldu. Bunu defalarca deneyip sınadıkları için, sonuçlarını kestirmek daha kolay olabiliyordu. O nedenle hemen harekete geçtiler.
1. Mısır’da darbe yaptılar. Mısır, Müslüman dünyası için her zaman merkezi bir özelliğe sahipti. Darbe ile en sert tavır konuldu ve herkese gözdağı verildi.
2. Mezhep çatışmalarını körüklemek, amacı ile ‘’şeytanlaştırdıkları” İran’la gizli görüşmeler yaparak radikal Sunni İslami dizginlemek için Şii yapıların önünü açtılar.
3. Sunni İslam kaynaklı iktidar, parti veya örgütleri düşman potasına koydular. Misal, Türkiye ve Tunus gibi. Buralarda da iktidarı farklı yol ve yöntemlerle devirmenin ince hesaplarını adım adım örmeye başladılar.
Yukarıda saydığım bütün stratejilerin hepsini tek tek hayata geçirdiler. 2012 yılının 12 Eylül’ünde Libya’da büyükelçinin öldürülmesi ile bu stratejilerini hayata geçirdiler.
Büyükelçi'nin öldürülmesi ile;
ABD Dış İşleri Bakanı İstifa etti.
ABD Savunma Bakanı İstifa etti.
ABD CIA Başkanı İstifa etti.
ABD’ nin tüm güvenlik direktörleri istifa etti.
Sadece Başkan Obama ve Yardımcısı Biden kaldı.
Böylesine büyük bir operasyon ile strateji değişikliğini Türkiye gördü, ama sadece Kürt meselesi üzerinden kendisine zarar geleceği hesabını yaptı. Önlem olarak da ‘’çözüm sürecini ‘’hayata geçirdi.
Halbuki bu devasa bir strateji değişikliği idi ve Sünni İslam hedefe konulmuş, Şii hilalin önü açılmıştı. Onun için artık ABD ve Batı Suriye’de Esad’ın yaptıklarına ses çıkarmıyorlardı.
Nitekim bugün de Erbil yönetimi tıpkı Türkiye gibi bu değişimi gördü ama sorunu ''sadece kendi mağduriyetini giderme'' olarak algılayıp dünyanın kendisini destekleyeceğini hesap etti. Ama sonuçta bu hesabın eksik ve yanlış olabileceğini hiç aklına getirmedi.
Şimdi dolaşımda yeni bir strateji var ve bu strateji “Ilımlı İslam” olarak kendini ifade ediyor yani “Ilımlı Sünnilik” ve “Ilımlı Şiilik”.
ABD İbadi’yi ılımlı Şiilik üzerinden örgütlediği için onun 2018’de mutlak iktidar olmasını istiyor ve Erbil yönetimi ABD’nin bu planını bozmuş oluyor referandum kararı ile.
Gelelim 4 Kasım gününe, Suudi Arabistan’da yaşanılan depremin asıl nedenine.
Bugünü artık İran ve Şii hilaline karşı, tüm coğrafyayı sahaya indirme döneminin başlangıç günü olarak görmek gerektiği herkes açısından doğru olacak inancındayım.
Evet; tablo bu!
Ve bu tabloyu doğru okumak ona göre önlem ve pozisyon almak gerekir.
Başta ABD ile bölge ülkelerinin ‘’yeni oyun sahasında darbe yememek’’ için önlemleri şimdiden almak, artık elzemdir.
Bu saldırı küresel olacaktır.
Bunu böyle okumak gerekir.