İran'ın mazideki açıkları o kadar fazla ki, günümüz olaylarına dayanarak bile, "İran'la yol yürünür mü" sorusunu sormamak elde değil!
Osmanlı ile çatışma nedenlerine baktığımızda da, araya girenlerin fitne fesat mektuplarının çıkış noktasına odaklandığımızda da, hep kendisinin oyunu ya da birilerinin oyunu içinde kurgu yapan devlet olarak tanımı vardır. Maziye baktığımızda, arkadan çevrilen dolaplarda İran'ın nasıl Türkiye hasetliği çektiğini görmemek mümkün değil.
Çok zor dönemler yaşadığında, ABD'nin köşeye sıkıştırdığı dar günlerde bile, İran'ın daha sonra Türkiye aleyhinde tutumunu da unutmamız mümkün değildir.
Suriye'de ve Irak'ta tutumunu şimdi değil, Obama'dan aldığı güç ile nasıl u dönüşü yaptığı günlerde de göstermiştir İran!
İran devriminin nedenlerine baktığımızda; Fransa ağırlıklı emperyal güçlerin bu devrime neden destek verdiklerini, tam da bugünlerde derinden okumamız şarttır tabii ki!
Mezhep çatışmasında İran'ın rolünü ve düsturunu görmezden gelerek İran tespiti yapmamız, tarihi hatamız olur elbet!
İran'ın uzun yıllar PJAK ile nasıl anlaştığını, PKK'yı nasıl Türkiye sınırları içerisine ittiğini, "PKK terör örgütü elebaşlarını, nasıl Türkiye aleyhinde kullanırım" diye sahiplendiğini de unutmamak lazım elbet!
İran'a ambargolar uygulanan dönemde bile, hangi İngiliz ve Fransız şirketleri ile haşır neşir olduğunu, devrim sonrası dahil hangi emperyal aktörlerle yol yürüdüğünü, gözardı etmememiz gerek elbet!
Lakin tüm bunları yazdığımda bile, "İran, İslam çatısı altında keşke başka tavır sergileseydi" dediğim olmuştur.
İran'ın hep kendi çıkarları zarar gördüğünde veya kapısına tehdit dayandığında, tavrı net olmaktadır. İslam devrimi yapmış bir devletin, böyle bir tutum takındığı, bu felsefeye tabandan ters olduğunu, yalın gözle baktığımızda görmemize rağmen, "İran'ın neden böyle ikircikli tavrı var" sorusunu, hep düşünmüşümdür.
Bu sadece sıradan mezhep tutumu ile bağlı olabilir mi, yoksa mezhep ayrımı bahanesi başka niyetlerin kamuflajı mı?
Türkiye hep İran'la ilişkilere önem veriyor esasında, vermesi de gerekli! Türkiye'nin, İran'a yönelik hiç arka planı olmadı.
İran'daki Türklerin zaman zaman itirazı bile oldu, bu tutuma. Buna rağmen Türkiye, ilkesinden ve duruşundan hiç ama hiç taviz vermedi. Belki de Türkiye herkesten, İran dâhil herkesten farklı ve asil kılan şey, tam da budur. Sinsi oyun yok! Arka plan yok! Doğrularını söyler, doğruları istikametinde bildiğinden ödün vermez. Faydasına olmasa bile, doğrularından vazgeçmez.
İran, hep Türkiye'yi kendine rakip gördü. Bugün de aynı tutumunu korumakta!
Lakin kapıya dayanan ciddi sorunlar var. İran bu sorunları görmek zorundadır. Bu sorunlar, İran'ın sinsi oyunlarından daha tehlikeli sorunlardır.
Ve eğer İran gerçekten bu coğrafyanın selameti ve dayatılan oyunları bozmak istiyorsa, söylemlerini eylemleri ile donatmak mecburiyetindedir. Bu coğrafyada yeni yüz yıl için hayal edilen ve dayatılan yeni konjonktürel sahne; İsrail'in yeni sınırlarını belirlemek, Akdeniz'e çıkışı kontrol altına almak, enerji hatlarını İsrail güdümlü terör koridoruna teslim etmek olduğunu görmek ve buna göre hamleler düşünmek lazım elbet. ABD'nin; yeni haritada Avrupalı ortak arzu etmediğini, bu nedenle Almanya'nın farklı ve Fransa'nın farklı olaylarla meşgul edildiği gözardı edilirse, tekrar aynı hatayla coğrafya insanının çıkarlarının zarar göreceğini unutmamak şarttır.
İran; devekuşu misali duruşundan vazgeçip; sinsi kurguları yerine, gerçekten taşın altına elini koyacaksa, O’nu da desteklemek, boynumuzun borcu olacaktır!