Konu İran olunca her şey flulaşıyor.
Her bir olay, ağıt ve propaganda içinde gerçekliğini kaybediyor ve günün sonunda elinizde koskoca bir hiç kalıyor.
Daryush Shayegan'ın "Yaralı Bilinç" ve Hamid Dabashi'nin Peter Chelkowski ile yazdığı "Bir Devrimi Sahnelemek" kitapları tam da bu hali anlatıyor.
"Ağıtlarla üretilen sahne" her şeyi aslından koparıyor, yığınlar bu sahnede kendilerinden geçiyor ve iktidar da işte bu yığınlar üzerine yeniden ve yeniden kuruluyor.
Hatırlarsınız... 20 Mayıs'ta, cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanı şüpheli bir helikopter kazasında öldü, daha iki buçuk ay olmuş, ama, olay, işte bu üretilen sahnede çoktan unutkanlık dehlizine yuvarlandı, kimse konuyu konuşmuyor artık.
Rejim kurbanını aldı, ağıt ritüelini yerine getirdi ve gerçekliği de yuvarlayıverdi çukura.
Konu İran olunca hiç de şaşırtıcı gelmiyor.
SLOGANLAR GERÇEKLİĞİ YUTARKEN
Oysa tarihin yeniden şekillendiği zamanlardan geçiyoruz.
Özellikle bölgemizde yaşanan her bir olayın, ciddi bir şekilde masaya yatırılması gerekiyor ki gri alanlar, istifhamlar ortadan kaldırılsın, özellikle Siyonist teröre karşı güçlü bir tavır alınabilsin.
Ama olmuyor, olmuyor, olmuyor.
İsmail Haniyye, işte bu kirli sahnede bir suikasta uğrayarak şehit oldu.
Yine sloganlar atılacak... biliyorum.
Kimileri, defolu ideolojilerinin ve dahi modernizmin bütün kirini üzerinde taşıyan teolojilerinin haklılığını bu sloganları delil göstererek, güya ispat edecekler.
Bir şey söyleyeyim mi... Daryush Shayegan eksik söylemiş, Yaralı Bilinç kitabında!
Radikal bir şekilde baktığınızda batı hukukunun taksim ettiği kör bir iktidar için kötülük hüküm sürüyor dolayısıyla bu dünyada.
Üstelik, her slogan Siyonizmin ve onu destekleyen Batı'nın İktidarına ateş taşıyor.
EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ SLOGAN DEĞİL GERÇEKLİK
Şehadet ve iman gerçekliğe davet eder, oysa.
Propaganda ve slogan ise tam tersine gerçekliği eğip büker.
Onun için nekrofiliktir, ölümü yüceltir Kilisenin icat ettiği propaganda ve üretilen sloganlar.
Oysa hukuk da düzen de anda tecelli eden gerçeklik üzerine yükselir.
Allah Aşkına bakar mısınız şu İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün açıklamasına:
"Şehit kardeşimiz İsmail Haniyye'nin iman uğruna Tahran'da hayatını kaybetmesi, İran İslam Cumhuriyeti, sevgili Filistin ve direniş arasındaki derin ve kopmaz bağı daha da güçlendirecek."
İnsan nereye koyacağını şaşırıyor!
Emanete sahip çıkamamışsınız.
Emanet bilinci olmayanın hukuk bilinci olur mu?
Misafirinizin hukukunu koruyamamışsınız.
Bir de kalkmış, sarsılmaz bağdan bahsediyorsunuz.
Üstelik bu ilk de değil.
Daha Ocak ayında Lübnan'da Hizbullah'ı ziyaret ederken şehit edilen Salih El-Aruri suikastı ortada duruyor.
Kimi kandırıyor İran yönetimi.
Propagandayla, sloganla bunların üstünü örtebileceklerini mi zannediyorlar?
AZERBAYCAN'I NİYE DİLLERİNE DOLADILAR
İster buna güvenlik zaafiyeti deyin ister başka bir şey.
İster yurt dışından gerçekleştirilsin, ister İran'ın içinden.
Nokta atışla Haniyye şehid edildi.
Asıl soru şu değil miydi: Haniyye'nin şehit edildiği yerin bilgisini kim verdi?
Kapı kilit tutmuyor İran'da.
Buna rağmen, ülkemizde İran'ın meddahlığına ve dailiğine soyunanlar... "İsrail'in Azerbaycan topraklarını kullanarak suikastı gerçekleştirmiş olabilir" dezenformasyonunu dolaşıma soktular.
Tam bir alçaklıktı bu.
Propaganda bunların beyinleri yemiş.
Çamur at izi kalsın.
İran'ın Ermenistan'ı desteklemesini jeopolitik zorunluluk propagandası ile müdafaa eden bu güruhun Karabağ zaferinden bu yana kuyruk acıları büyük.
Daha önce de İran'ın vekil örgütlerinin yaptığı katliamlara karşı kulaklarının üstüne yatmıştı aynı tipler.
İnsanda ar olur biraz, ama ne gezer!