Suriye’de Esad, her köşeye sıkışan gibi elinde ne varsa can havliyle kullanmanın derdinde. Elinde ise Türkiye topraklarına rahatça ulaşabilecek füzeler ve bu füzelere yüklenebilecek kimyasal silahlar var. Daha da kötüsü füzeleri ve kimyasal silahları rejimin Esad dışında kalan aktörleri de kullanabilir. Nitekim son günlerde füzelerin depolardan çıkarılıp kullanıma hazır hale getirildiğine dair haberler de geliyor. Hatta bazı Scud füzeleri Suriye’nin kuzeyinde kullanıldı bile.
Böylesine belirsiz ve risklerle dolu bir ortamda Türkiye’nin hiçbir önlem almaması beklenemezdi. İhtimal % 1 bile olsa her ciddi devlet önlem almak zorundadır. Kaldı ki Suriye’de kimyasal silah ve füze kullanılması ihtimali hafife alınamayacak bir düzeydedir.
Türkiye’nin olası bir saldırıya karşı aldığı en önemli önlem NATO’dan savunma amaçlı Patriot füzelerini talep etmek oldu. Söz konusu füzelerden Ürdün’de, Yunanistan’da, İsrail’de, Suudi Arabistan’da ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de var. Bölgemizde Rusya ise aynı işlevi gören kendi savunma füzelerini yani S-300’leri geliştirmiş durumda. S-300’lere sahip bölge devletleri arasında, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, Ukrayna ve Hırvatistan da var. Ayrıca İran da Rusya’dan bu füzeleri almak için büyük bir çaba harcıyor. Kısacası bölgemizde füze saldırılarına karşı savunma tarzı füzelere sahip olmayan neredeyse bir Türkiye kalmış durumda.
Kısacası Türkiye’nin bu tablo içinde NATO’dan ödünç de olsa bir karşı füze sistemi edinmeye çalışması son derece doğal bir gelişme. Ancak bu girişim İran ve Rusya’nın sert tepkisini çekti. Devlet Başkanı Putin’in ziyaretinden sonra Rusya bu tepkisinde yumuşamış görünüyor. Ancak İran’ın tepkisi artarak devam ediyor.
İran’ın tepkisi
Önce İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi Türkiye’ye Patriot füzelerinin yerleştirilmesine karşı olduklarını açıkladı. Ardından İran Genelkurmay Başkanı General Hasan Firuzabadi eleştirinin dozunu bir hayli arttırdı ve Patriotlar’ın Türkiye’ye konuşlandırılmasının dünya savaşına neden olabileceğini iddia etti. Hani İran’ın elinde bir tek saldırı füzesi bile olmasa ve İran Suriye’deki iç savaşta aktif taraflardan biri olmasa bir an için Firuzabadi’nin sözlerini ciddiye alacaksınız. Ancak durum öyle değil. Ortadoğu’da füze sistemlerine en çok yatırım yapan ülkelerin başında İran geliyor.
Bu ve benzeri eleştirilere Ankara alıştı artık. İran, Türkiye’nin dış politikasından hoşnut değil. Bunu Devlet Başkanlığı kanalından ifade edemiyorlar, çünkü Türkiye ile ilişkilerini tamamen kesmek niyetinde değiller. Bu nedenle zaman zaman birileri çıkıp sanki kişisel görüşlerini açıklıyormuş gibi Türkiye’ye sert eleştiriler getiriyor. Ama bu yöntem de artık kabul edilemez bir boyuta ulaşmış durumda. Nitekim Başbakan Erdoğan İran Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasından sonra “Bu Genelkurmay Başkanı böyle arada sırada biliyorsunuz çıkar bazı açıklamalar yapar. Biz bunu ilgililere sorduğumuz zaman da ‘Kendi düşüncesidir’ derler. Nasıl kendi düşüncesiyse? Böyle bir anlayış var. Onun için pek muhatap almamız bir başbakan olarak zaten hiç doğru değil” demek zorunda kaldı.
Başka bir deyişle Türkiye İran’a diyor ki “biz bu oyunların farkındayız. Böyle imalı ve tuhaf yollar yerine daha çok doğrudan iletişimi seçin”. Ama İran’ın bunu yapabilmesi oldukça zor. Bunun iki temel nedeni var: İlk olarak İran’da bir değil, birkaç İran var. Ahmedinejad ve İran Dışişleri Bakanlığı Türkiye konusunda daha ılımlı. Ancak ‘İran derin devleti’ de diyebileceğiniz bir yapı meselelere ideolojik ve hatta mezhepsel mülahazalarla bakıyor. Bu da iki devlet arasındaki görüş farklarını tehlikeli boyutlara taşıyor. Bir diğer neden ise İran’ın farklı görüşte olmasına rağmen artan müeyyideler karşısında Türkiye’ye bazı konularda muhtaç olması.
Bölgenin geleceği için belki de en önemli risk Türkiye ile İran arasındaki farkların büyümesi ve daha farklı boyutlara taşınmasıdır. Böyle bir kutuplaşmanın her iki ülkeye ve bölgeye de ölümcül zararları olacaktır.