Yıllar süren görüşmelerin ardından BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi beş ülke, artı Almanya ve AB İran’la nihayet uzlaşmaya vardı. Salı günü Viyana’da resmi açıklama yapıldı. Pazartesi günü de Güvenlik Konseyi bu ülkeye uygulanan yaptırımların şartlı kaldırılmasını onaylayacak, İran’ın dünya siyaset sahnesine daha yapıcı bir üslup ve yöntemle girmesinin önü açılmış olacak.
Pek çok uzmana göre İran en azından gelecek 15 yıl içinde uranyum ya da plütonyumdan nükleer silah yapamayacak. Kabul ettiği indirimler, denetleme mekanizmaları İran’a böylesi bir imkan tanımayacak. Eğer İran imzaladığı antlaşmaya uymazsa, uluslararası yaptırımlar çok kısa bir süre içinde yeniden uygulamaya konacak.
***
İsrail, bazı Körfez ülkeleri ve tabii ki ABD’deki müzmin İran muhalifleri bu uzlaşmanın kötü bir uzlaşma olduğunu, İran’a çok taviz verildiğini, İran’ın bundan sonra bölgesinde çok daha saldırgan olacağını, ambargonun kalması sayesinde elde edeceği kazancı siyasi etkiye çevireceğini, üstelik de yakında yine nükleer silah elde etmek için uğraşacağını söylüyor.
Türkiye’de de varılan mutabakattan memnun olmayanlar var. Görünen o ki ABD’nin saf değiştirdiğinden, İran’ı müttefiki Türkiye’den daha çok kayırdığından şüphe ediyorlar. Bölgedeki Sünni-Şii aksının Şii tarafına ağırlık verildiğini, hatta bu uzlaşmanın Türkiye’nin bölgesindeki artan gücünü dengelemek amacıyla yapıldığını düşünüyorlar.
Neyse ki kurulacak yeni hükümetin iki müstakbel ortağı Türkiye ve dünyanın pek çok yerinde var olan bu karamsar görüşleri paylaşmıyor. CHP liderinin İran Büyükelçiliği’nde bir özel iftar davetine katılması bunun en bariz göstergesi. AK Parti’nin de bu konudaki görüşü ve duruşu zaten biliniyor. Davutoğlu’nun Mayıs 2010’da tarafları uzlaştırmak için Brezilya ile birlikte geliştirdiği inisiyatif hala akıllarda.
Karamsarların uzlaşmazlığın bedelinin çok daha ağır olacağını, İran’ın askeri müdahaleyle dahi durdurulamayacağını; virüslerle santrifüjlere, arabalara yapıştırılan bombalarla mühendislere yönelik yapılan saldırıların işe yaramadığını görmüş olmaları gerekir. İran’a uygulanacak daha fazla yaptırımın geri tepeceğini, nükleer tesislere saldırı gibi saçmalıkların bölgeyi çok daha büyük bir kaosa sürükleyeceğini anlamış olmaları beklenir.
Türkiye açısından bakıldığında da köşe sıkışmış, kendini sürekli saldırı tehdidi altında gören bir İran yerine Batı ile işbirliğine açık, güvenlik endişeleri azalmış bir İran’la komşu olmak çok daha iyidir. Böylesi bir komşuyla Suriye’nin geleceğini, IŞİD’e karşı verilen mücadelede ortak ne gibi tedbirler alınabileceğini daha rahat konuşabilirsiniz.
Ambargolardan kurtulmuş bir İran’la ticaret yapmak, onun doğal kaynaklarından yararlanmak, hedeflediğimiz ticaret hacmine ulaşmak da çok daha kolay olacaktır. Türkiye müttefiki Amerika ile komşusu İran arasına sıkışmayacak, ambargoları delmek için aracılar vasıtasıyla kendisine zarar verecek çözümler bulmak zorunda kalmayacaktır. Petrol arzının artmasının yaratacağı muhtemel fiyat düşüşünden de yararlanacaktır.
***
Hepsinden önemlisi de Türkiye için bir nükleer risk ortadan kalkmış ya da en azından ertelenmiş olacaktır. Unutmayalım ki dini lider Hamaney her ne kadar yaptığı konuşmalarda İran’ın amacının nükleer silah geliştirmek olmadığının tekrarlasa da, İran’ın 20 binden fazla nükleer yakıt zenginleştirici santrifüj kurmasını, bunlardan 10 tondan fazla yakıt üretmesini barışçıl amaçlarla açıklamak zor.
Bana öyle geliyor ki yeni Hükümetin ortaya çıkan bu yeni gerçeklikten hareket ederek İran ile Körfez ülkeleri arasındaki gerginliği gidermek için çaba harcamasını, güven ortamının oluşması için yeni mekanizmaları önermesini bekleyebiliriz. Kim bilir belki de eski Cumhurbaşkanı Gül tarafından farklı ortamlarda dillendirilen Ortadoğu’da işbirliksel güvenliğe dayalı AGİT benzeri bir örgütün kurulması için çalışmanın zamanı gelmiş olabilir. Mutlu ve umutlu bayramlar dileğiyle...