İran, Rusya ve Türkiye'nin ‘Tahran Buluşması' neler getirir?
20 Temmuz 2022 Çarşamba
Üç ülke.. İran, Rusya ve Türkiye..
Birbirleriyle asırlarca karadan sınır komşusu idiler, Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasıyla, Rusya sadece denizden; (İran'la Hazar Denizi'nden, Türkiye'yle de Karadeniz'den) komşu haline geldi.
Üçünün de kendi iç yapılarından tarihin derinliklerine doğru uzanan büyük bir geçmişleri var.
Ve üçünün de tarih boyunca, birbirleriyle, sosyal bünyelerini derinden etkileyen ihtilafları , rekabetleri, güç gösterileri, tehditleri ve düşmanlıkları , savaşları, zafer ve yenilgileri var..
Ve bu savaşlarda, sonuç olarak ağır basan taraf, neredeyse daima Rusya olmuştur. Osmanlı'nın varlığını ve sosyal hayatının derinden tehdit eden en büyük yenilgileri Rusya'dan taddığının en derin etkili olanı, 1877-78'deki ve (Hicrî takvimle, 1293 yılına rastladığı için), tarihimizde '93 Harbi' diye marûf savaşın olduğunu; Çarlık Rusyası ordularının Balkanlar'da, Romanya'yı Osmanlı'dan koparmaya, Bulgaristan'ı da yarı muhtar/ özerk bir hâle getirmeye yol açan ve oradan da, taa İstanbul önlerine, Ayastefanos'a (Yeşilköy'e); Doğu'dan da Kafkaslar'ı aşıp, Batum, Kars, Ardahan, Van, Erzurum, Bayburt'a kadar ilerleyen ve Osmanlı'yı bir kıskaç içine alan ve neredeyse, her aileden bir 'şehid'in verildiği meş'ûm yenilgiyi; nasıl unutabiliriz?
*
İran da, Hazar Denizi'nin batısında, Kafkas'larda asırlarca elinde bulunan ve bugün Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan denilen coğrafyaları ve Hazar Denizi'nin doğusunda bulunan ve taa Buhara, Semerqand ve Herat'a kadar uzanan bölgeleri Rusya'ya terketmek zorunda kaldığı ve İran halkının siyasî hâfızâsında 'qarardâdha'y-ı nengîn' (utanç verici) diye yer eden, 200 yıl öncelerdeki Türkmençay ve Gülistan Andlaşmaları'yla, Birinci ve İkinci Dünya sıralarında Hazar Denizi'nin güney sahillerinin, yıllar boyu Rusya işgalinde olduğu nasıl unutabilir?
Görüldüğü üzere, bu üç devlet'ten, diğer ikisine ağır yenilgiler taddıran, hep Rusya olmuştur.
*
(Bu arada belirtelim, bizde -belki de, şiî Müslümanların bazı tavırlarına yersiz bir tepki olarak-,'İran zâten İslâm tarihi boyunca hep Müslümanlarla savaşmış, İslâm'a zarar vermiş; hiç kâfirlerle savaşmamıştır!' gibi sözleri yazık ki, Turgut Özal ve tarihî konularda iddialı görüşleriyle bilinen 'K. M' gibi aklı başında kimseler bile dile getirmişlerdir, defalarca.. Bu görüş, doğru değildir. Halbuki, İran, ağır yenilgilere uğradığı Rusya ile savaşlarından ayrı olarak, Güney İran'da, Hürmüz Boğazı civarında İngilizler'e karşı 5 yıl kadar süren Tengistan Savaşları'nı verdiği gibi, Portekizlilerle ve ayrıca Hindistan'la da yıllarca savaşmıştır.
Ama, müslümanlar arasında, -ana cadde farklılığı mesâbesinde olan- şiîlik- sünnîlik ayrımında, İran'ın bir diğer caddeye geçmesinin tarihi sadece son 500 yıllık bir hikâyedir, Şah İsmail'den beri.. Yoksa, Safevîler Devleti'ni kuran ve Şah İsmail'in de büyük dedesi olan Şeyh Safiyuddin Erdebilî de, bir Naqşbendî şeyhi, yani, sünnî müslüman idi.. Yani, İran, İslâm'ın ilk 900 yılında, İslâm kültür ve medeniyetinin en önemli havzalarından olup, başta İmam Gazzalî olmak üzere nice büyük ulemâ, danişmendler, irfan erleri, sanat ve edebiyatta dünya çapında isim yapan dev isimler de bu coğrafyada yetişmiştir.)
*
Evet, insanların ferd olarak geçmişleri, isteseler de- istemeseler de, devamlı kendilerini devamlı takib ettiği gibi, bu durum, sosyal bünyeler, toplumlar için de böyledir.
Bugün ise, İran, Rusya ve Türkiye'nin Amerikan emperyalizmiyle derin problemleri var.
*Rusya, Amerika ile taa baştan, problemli.. Dünya liderliğini ele geçirmek veya elde tutmak planlarıyla..
*İran'ın da, milâdî-1979'da Şahlık rejimini deviren İslâm İnkılabı Hareketi'nden beri, Amerika ve müttefiklerince nasıl sıkboğaz edilmeye çalışıldığı ortada..
*Türkiye ise, hem Amerika ve NATO dünyasıyla müttefik; hem de bu emperial gücün, Türkiye'nin kuyusunu kazmaya çalışan entrikalar zincirinin başında olduğu gerçeğiyle karşı karşıya..
*
Son günlerde Amerikan Temsilciler Meclisi'nin, Türkiye'ye satılacak olan ve parası çoktaaan alınmış 'F-16 savaş uçakları'nın verilmesini şartlara bağlaması, bu ihtilafları daha bir derinleştirdi.. Çünkü, Suriye, Irak, Libya, İran, Yunanistan ve PKK konusunda Türkiye'nin, Amerikan siyasetlerine ve menfaatlerine aykırı hareketler içinde olduğunu bizzat Amerikan Başkanı Biden'ın defalarca dile getirdiği biliniyor.
*
Böyle bir dünyada, İran, Rusya ve Türkiye Başkanları'nın Tahran'da buluşmaları elbette önemli.. Ve konuşulan temel konu da, Suriye Buhranı..
Her üç Devlet'in Başkanı da, kendi siyasetlerinden geri adım atmayacaklarını bazan açıkça, bazan kapalı cümlelerle ifade ettiler.
Rusya Başkanı Putin, 'Suriye'de asıl mesele yasadışı yabancı askerlerin bulunmasıdır..' dedi, özetle.. Bununla kasdolunanın, sadece Amerika değil, Türkiye'nin de olduğu açık.. Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü nasıl çiğnediği açık olan Putin'in Suriye'nin toprak bütünlüğünden söz etmesi traji-komikti..
İran C. Başkanı Reisî de, benzer cümleler kurdu.. Yani, Rusya ve İran, Beşşar Esed rejiminin daveti üzerine, Suriye'de legal olarak bulunuyorlar; Türkiye'nin ise, açıkça söylenmese de, yasa dışı yolla orada olduğu anlatılmış oldu..
Türkiye Başkanı Erdoğan ise, 'DEAŞ ve PKK arasında fark görmüyoruz ve terör örgütlerine karşı kararlılığımız kesindir..'dedi.
*
Burada hangi tarafın sözüne güvenilebilir?
En başta, Suriye'deki Beşşar Esed rejimi, kendileriyle ilgili bir toplantıda olamadığına göre, kağıt üzerinde bir rejimdir.
Fırat'ın batısında bulunan ve Rusya'nın hâkimiyet alanı olan Münbiç ve Tel'Rifat ise, Türkiye'nin asıl rahatsız olduğu terör yuvalanmalarının olduğu yerler..
Fırat'ın doğusunda ise, Amerika hükümfermâ.. PKK /PYD /YPG gibi terör odaklarının direkt olarak Amerika tarafından da nasıl desteklendiği de biliniyor.
Bu arada, Rusya, Türkiye'nin dostluğunu yitirmek istemiyor.. Hele de Ukrayna Savaşı devam ederken.. Ama, yine de, 'Suriye'de nihaî sözü ben söylerim' havasını vermeye çalışıyor.
İran da özellikle enerji hatlarının geçiş ülkesi olan Türkiye'yle irtibatını kötüleştirmemeye çalışıyor.
Ama, hem İran, hem Rusya, Türkiye'nin Suriye'yle olan 910 km'lik sınır boyundan terör odakları tarafından tehdit edildiğini yine de görmezlikten geldiler; Türkiye'nin güçlenmemesini istercesine.. Böyle hassas bir konuda, bu üç ülkenin başkanlarının görüşebilmesi, yine de olumlu bir gelişmedir.