Obama yönetiminin İran stratejisi şu ana dek işe yaradı. Eşi benzeri görülmemiş baskı, Tahran’ı müzakere masasına oturmaya zorladı. İran ve “P5 artı 1” ülkeleri ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya arasında bu haftasonu yapılacak görüşmelerde bir uzlaşmaya varmak, olağanüstü diplomatik beceri gerektirecek. Fakat bir karamsarlık havası hakim. Her başarılı müzakerede olduğu gibi, sağlam bir anlaşma ancak iki taraf da elleri boş dönmezse mümkün olacaktır.
Peki bu nasıl bir anlaşma olurdu? ABD uzun süredir, İran’ın atom bombası yapmak için gereken yakıtı üretmesine olanak verecek bir süreç olan uranyum zenginleştirmenin durdurulmasını talep ediyor. İran ise barışçı bir nükleer program için zenginleştirme hakkı olduğu konusunda ısrarcı. Şimdi ise akılcı bir orta yola varmak mümkün görünüyor. Washington, İran’dan uranyum zenginleştirme seviyesini yüzde 20’ye düşürmesini isteyeceğinin sinyallerini verdi. Bu seviyedeki yakıt, askeri amaçlı kullanım için kolayca dönüştürülebilir. İran ise böyle bir sınırı kabul etmeye razı olduğunu ve yalnız yüzde 3.5 ila yüzde 5 arasında zenginleştirme yapabileceğini belirtti. Böylece İran, zenginleştirme hakkını muhafaza ettiğini de ileri sürebilir.
Yine de İran’ın elinde, geçen iki yıl içinde üretmiş olduğu büyük miktarda yüzde 20 zenginleştirilmiş uranyum var ve belki de bu, nükleer bir bomba yapmak için yeterli olacaktır. Tahran, medikal izotop üretimi için ihtiyaç duyduklarını söyledi ve Washington’un, bu uranyumun saklanmak üzere yurtdışına çıkarılması talebini reddetti. Fakat 2009’da İran, bu hususta anlaşmayı neredeyse kabul edecekti. Düşük zenginleştirilmiş uranyumun yurtdışına çıkarılmasını öngören bir anlaşmayı ise 2010’da bizzat teklif etmişti. Her iki taraf yetkililerinin beyanları da bu tasarıların maddelerini kabul edebilecekleri izlenimini yaratıyor ve bu, medikal izotop yapma sürecinde kullanılan tamamlanmış yakıt plakalarına karşılık İran’ın uranyum stoğunun bir kısmını göndermesini de içeriyor.
Washington’un, İran’ın Fordo nükleer santralini kapatmasını talep edeceği yönünde haberler var. Kum yakınlarındaki kayalıkların altına inşa edilmiş tesislerde, yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme yapılıyor. Geçen haftasonu İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bunu resmi olarak talep etti. İran ise programı barışçı olduğu sürece nükleer tesislerini istediği yere konumlandırmaya hakkı olduğunu söyleyerek bunu reddetti. İran, bunun bağımsız olarak doğrulanabilmesi için ani teftişleri kabul ettiği sürece, Washington bu konudaki tutumunu yumuşatmalı.
İran’ın ciddi tavizler vermesi gereken asıl kritik nokta, ortak teftişler. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 2011 raporu, İran’ın bir silah programı yürüttüğüne dair bir dizi gösterge olduğunu ortaya koyuyor. P5 artı 1 bunu, İran’ın uzak durmayı taahüt ettiği aktiviteler için bir kontrol listesi olarak kullanmalı ve UAEA böyle bir askeri programın sona erdiği konusunda tatmin olana kadar, tesislere serbest erişime sahip olması konusunda ısrar etmeli. İran böyle teftişleri kabul ettiği için bir şekilde mükafatlandırılmalı ve en bariz seçenek, teftişler engellenmeden devam ettiği sürece, yaptırımları adım adım yumuşatmak olur.
Anlaşmaya sadık kalınabilmesi için, iki tarafın da onayı gerekir. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney’i takip eden İranlı muhafazakarların ikna edilebileceklerini düşünmek için sebep var. Hamaney gücünü pekiştirdi: Yeşil Hareket’i bastırdı; en önemli rakiplerinden Ali Ekber Haşimi Rafsancani’ye yardım etti ve bir başka rakibini, Başkan Mahmud Ahmedinejad’ı açığa aldı. Hamaney aynı zamanda nükleer program konusunda taviz vermek için de kendine alan yarattı.
Şubat’ta yaptığı şu kesin açıklamayı ele alalım: “İran ulusu asla bir nükleer silah programı yürütmemiştir ve yürütmeyecektir... Çünkü mantıken, dinen ve teorik olarak İslam Cumhuriyeti, nükleer silah bulundurmayı ciddi bir günah sayar ve bu tip silahların yayılmasının mantıksız, yıkıcı ve tehlikeli olduğuna inanır.” Hamaney, tavizleri ülkedeki kitlesine açıklamak için zemin hazırlıyor da olabilir.
Obama yönetiminin stratejisi ise İran’a şunları söylemek: Tüm istediğimiz bunu somut eylemlerle göstermeniz. Bu taleplerini düzenlemenin akılcı bir yolu. Fakat İran taviz verirse, ABD bunları kabul etmek ve bazı yaptırımları yumuşatmak durumunda kalacaktır. İşte bu noktada ikinci önemli grup, Washington’daki Cumhuriyetçiler bir engel teşkil edebilirler. Eğer anlaşmaya karşı kışkırtıcı bir tavır takınır ve yaptırımlar aracılığıyla karşılık vermeyi reddederlerse, anlaşma gerçekleşmeyecektir.
Yönetim; müttefikleri Rusya, Çin ve Birleşmiş Milletler’i, hatta Tahran’ı bile beceriyle idare etti. Yine de hedefine ulaşmak için, müzakerelerde karşısında pek başarı gösteremediği zorlu düşmanını alt etmesi gerekecek: Cumhuriyetçiler.