Her ne kadar İran’a baskı ve ambargolarla dolu süreç yaşansa da, İran’ın bölgedeki etkisini azaltmak, Amerika için kolay olmadı. Bazen düşünmeden geçemeyeceğimiz bir soru daha vardır. Acaba ABD, bu etkinin azalmasını gerçekten de istedi mi veya istiyor mu?
İran’ın siyaset anlayışı hiç kuşkusuz içinde katmanlar barındıran paragraflardan oluşmakta. Masada veya sahada bulunan kimseyle dirsek temasını kesmedi. Hatta en sert düşmanı ile ilişki bağını dolaylı kanallarla zinde tuttu.
Şu ana kadar, bu derece gerilim sürecinin tarafı olmasına rağmen, ABD veya İsrail’in bakış açısının hiç de söylemlerindeki gibi sert olmadığını da görmekteyiz. Hem de bu durum İran açısından da aynıdır. Birbirini düşman gören iki taraf, ama şimdiye kadar çatışma noktalarını hep tolere edebilen akıl!
İran’ın söylemlerine baktığımızda, hep düşman dediği taraflara kapıyı açık tutmaktan kendisini alıkoymadı. Yani Amerika ile gerilimin dozajına rağmen, hep diyalog dilini geri çevirmeyen tavrı ortada.
Geçenlerde eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la Anadolu Ajansı röportaj yapmıştı. Medyamızda pek dikkatleri çekmese de Ahmedinejad’ın bölgesel konulara bakış açısı İran’ın siyaset anlayışının derin kodlarını bize anlatan içerik taşıdı. Bazı arkadaşlarımız “Ahmedinejad’ın yeni dönem seçimlerinde adaylığını kullanacağını ve bu nedenle söylemlerini buna göre değiştirdiğine” ilişkin yorumlar da yaptı. Bence konu o değil. Hatta Ahmedinejad’ın iç politik gerekçelerle söylem geliştirmesinde de tuhaf bir şey yoktur. Burada asıl önem arz eden mesele, İranlı bir siyasinin hem de Cumhurbaşkanlığı yapmış birinin, “Birimiz batarsak hepimiz batarız” parantezini iyice açıp, içini gerçek verilerle doldurmasıdır. İran siyaset anlayışı perspektifinden baktığımızda bu tür tutumlara hep rastladığımızı söyleyemeyiz. Yani İran baskı ve ambargolardan dolayı ve Suriye özeli ile iç meselelerine baktıklarında, nasıl bir travma yaşadıklarını ve bu durumdan çıkmanın yolunun beraber hareket edebilmekten geçtiğini görmeleri önemlidir!
Suriye üzerinden güç devşirme, genişleme hayalleri, İran’ın nasıl noktaya sürüklendiğini kendisine gösterdiği açıktır. Peki, hedeflerinden vazgeçer mi? Asla. Bunu düşünmek saflık olurdu. Lakin şu vardır, ortak payda anlayışı giderek vazgeçilmez nimet olarak algılanmakta. Ve İran bunu sevse de, sevmese de kullanmak istemekte.
Amerika’nın siyaset anlayışı ve batışa geçen hegemonik durumu, onu bu kadar pervasız yaptığı doğrudur. İran faktörü küçümsenmeyecek kadar önemli faktördür. Genişledikçe genişlediği açıktır. “Ambargo ve bypasslarla yolu kesildi” gibi gözükse de, geldiği noktada konjonktürün ve İran siyaset anlayışının bu krizlerden kendine has biçimde çıkma gayretlerini de bize gösterdi. Orta Doğu coğrafyasındaki acımasız İran baskı versiyonlarını hafife almadan iyice incelenmesi şarttır. İran kontrolündeki güçlerin, coğrafyada nasıl acımasız tablo çizdiğini, tarih bir taraflara not ediyor, hiç kuşkusuz!
Ortak gelecek, ortak payda anlayışı İran için gelecek açısından hayatidir. Şimdi bu durumda ortak payda üzerinden siyaset inşasına önem verdiği görülmekte. Peki, bu tutumu devamlı ve sebatlı mı? Zor, çok zor! İran için kendi imparatorluğunu ayakta tutma gayesi, hep vardır ve hiç vazgeçilmeyecek içerikte.
İran; Fars milliyetçiliği üzerinden siyaset inşasını devam ettirdiği sürece Ahmedinejad’ın söylediği, “birimiz batarsak, hepimiz batarız” anlayışını anlamış olamayacak! İran önemli halka. Lakin bu halkayı tek başına İran çıkarları ile ciddi yola dönüştüremez. Oysa bu halkayı Müslüman Âleminin yeniden yeşermesine harcarsa, hem kendisi hem coğrafyaya katkısı olabilir. Lakin zihniyet değişirse! Mesele bakış açısında saklı. İran eski kodları ile yeni siyaset inşasına soyunursa, sonu hüsran olur. Oysa bölgesel birlik ve dirlik için İran’ın istikrarı ve İran’ın çevresine istikrar teşviki hayatidir. Çevreyi viran etme yolunu tercih edenin ne kendisine, ne çevresine faydası olur. Terazisinin mizanını kaybedenlerin nasıl bir uçurum oluşturduğunu, içinde bulunduğumuz siyasi tarih bize anlatmakta.