Irak’taki iktidar kavgası, Türkiye’yi doğrudan ilgilendirdiği kadar, bölgedeki tüm dengeleri sarsacak kadar derinleşiyor. Zaman zaman yatışıyor gibi görünse de, özellikle enerji başlığı üzerinden bakıldığında mevcut ayrışmanın giderilmesi neredeyse imkansız.
Bağdat’taki merkezi yönetimin sahipleri, Başbakan Nuri Maliki’nin hoyrat tarzıyla birlikte mevcut gerginliği daha da tırmandırıyor. Nitekim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ifadesiyle ‘Başbakan Maliki, Türkiye’nin etkisini, gücünü anlayacak düzeyde bir yönetici değil.’
Davutoğlu’nun tepkisi anlık bir tepki ya da öfke olarak görülmemeli. Birkaç nedenle. Öncelikle şu ana kadar Türkiye Maliki’yi doğrudan hedef alan gizli bir hamlenin peşinde olmadı. Kartlarını açık oynadı. İktidar dengesinde kime destek veriyorsa onu en net biçimde ortaya koymaktan çekinmedi.
İkincisi, daha düne kadar Maliki, Ankara’da kapı kapı dolaşıp iktidar için destek ararken, şimdi ortaya koyduğu tavırların samimi olarak algılanması mümkün değil. Bir üçüncüsü, Bağdat yönetiminin özellikle Suriye’deki krizle ilgili tavrı ve duruşu, sorunu daha da derinleştiren faktörler arasında ilk sıralarda yer alıyor.
***
Kuşkusuz Irak’ın kuzeyindeki yapının temel aktörü olan Kürtler, Suriye konusunda ilgilerini orada yaşayan Kürtler üzerinde yoğunlaştırıyor. Başından beri savunduğum gibi bu ilgi, doğru yönetilebildiği takdirde hem Türkiye’nin gücü haline gelebilir, hem de bölgede barışın sağlanması için önemli bir zemin oluşturabilir.
Suriye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu çok açık. Ne Sünni Araplar, ne Kürtler, ne de Türkmenler, ne de şu anda sistemle barışık gibi görünen unsurlar, mevcut yönetim anlayışıyla yola devam edecek durumdalar. Yeni dönemin nasıl dizayn edileceği üzerindeki kavga ve uluslararası arayışlar sona erdiğinde, kimin nerede duracağının kavgası veriliyor şu anda.
Irak’taki merkezi yönetim, kelimenin tam anlamıyla ‘merkezi’ olma vasfını kaybetmiş durumda. Bu sadece Erbil’le yaşadığı krizi üzerinden ele alınacak bir sorun değil. Şii vurgusu ve tonu giderek artan yönetim, ülkedeki diğer unsurları hızla dışlıyor, hatta olabildiğince ‘terörize’ olmaya zorluyor.
Sünni Araplar, yakın geçmişte Türkiye’nin onları sistemde tutma çabalarıyla biraz olsun tutunma imkanı bulsalar da, mevcut tabloda hala çok dağınık ve operasyona açık bir durumdalar.
***
Bağdat’a karşı tavrını giderek sertleştiren Bölgesel Kürt Yönetimi ise, bir yandan da bölgesel ve uluslararası düzeyde sağlam adımlar atmaya çalışıyor.
Nitekim önceki gün bölgeden gelen haberlere göre, ‘Irak merkezi hükümetiyle Kürdistan Bölgesi arasında petrol anlaşmalarıyla ilgili ihtilaf sürerken Erbil’in 8 İngiliz petrol şirketiyle anlaşma yapacağı’ ifade ediliyor.
Bölgesel Yönetim Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Havrami’nin değerlendirmeleri ise son derece net:
‘Bağdat’ın tehditleri yabancı petrol şirketlerini korkutmadığı gibi; aksine yabancı petrol şirketlerini Kürdistan Bölgesi’nde daha fazla yatırım yapmaya teşvik etti.’
‘Yani, Bağdat’a aldırış etmiyoruz ve yola devam ediyoruz’ mesajı hayli açık biçimde ortaya konuluyor.
Bu çatışmalı dönemin en önemli ülkesi tartışmasız Türkiye. Maliki gibi aktörler sistemde yer aldığı sürece barışın inşası zor olsa da, Suriye-Irak hattında birbirine zincirleme bağlı olan sorunların hemen tamamının çözümünde ana aktör Türkiye.
Bu değerli olduğu kadar, ciddi sorumluluk isteyen bir tablo.