Kuzey Irak denilince aklınıza ne geliyor?
Kürtlerin giderek daha fazla bağımsızlaştığı bir bölge. Türkiye ve bölgesel anlamdaki rakiplerinin en cidi biçimde çatıştığı yer. Yahut dünyanın belki de en önemli enerji savaşlarından birisinin şekillendiği topraklar.
Aslına bakarsanız hepsi. Hatta daha fazlası. Yeterince farkında olmasak da, Türkiye açısından Kuzey Irak kadar hayati bir önem taşıyor. Yakın geleceğin en kritik şifreleri burada şekilleniyor.
Resmi olmayan rakamlara göre geçtiğimiz yıl Türkiye ve Kuzey Irak arasındaki ticaret hacmi 8 milyar dolara yaklaştı. Yatırımlar ve girişimler tüm hızıyla devam ediyor.
Ancak bu rakamlar yakın gelecekte ortaya çıkacakların yanında devede kulak sayılmalı. Çünkü bölgeye uluslararası ölçekte en büyük enerji firmaları devasa yatırımlar yapmaya başladı. Bu da bölgede olup bitenin, bildiğimiz sorunların ötesinde anlamlar taşıdığını göstermeye yeter herhalde.
Devamını yine geçen haftaki The Econominist’ten okuyalım:
‘ExonMobil ve Chevron gibi büyükler dahil Kuzey Irak bölgesindeki petrol arama şirketleri, bugüne kadar 10 milyar dolar yatırdıklarını söylüyorlar. Erbil’deki bölgesel hükümetin öngördüğü gelecekteki günlük 2 milyon varil petrol ihracatı çok daha büyük kazanımlar sağlayacak.’
***
Peki tüm bu anlaşmalara ve girişimlere hayır diyen, kendi onayı olmadan bunların geçersiz olduğunu ilan eden Bağdat yönetimi ne istiyor?
Eğer mevcut anayasada ilan edilen gelir paylaşımı geçerli olursa, Bölgesel Kürt Yönetimi, bu anlaşmalardan sadece yüzde 17’lik bir gelir elde edecek. Başka bir ifadeyle yüzde 80’i Bağdat’ın hanesine yazılacak.
Anayasada ne yazarsa yazsın artık bu paylaşımların hiçbiri olmayacak.Ne Kürt yönetiminin, ne de Bağdat’ın bulunduğu pozisyondan geri adım atması mümkün. Elbette onlara destek olan aktörlerin de.
Nitekim Bağdat’ta oturan Nuri Maliki yönetimi, bunun gayet iyi farkında. O nedenle de ipleri germeye devam ediyor.
Seçimlerden sonra Türkiye’den istediği desteği alamayınca sert mesajlar yollamaya başlayan Maliki, birbiri ardına adımlar atarak Bağdat’taki yönetimin Şii karakterini belirginleştirmeye başladı. Orduyu yeniden yapılandırdı, yargıda ipleri eline aldı. Güvenlik ve istihbarat alanında neredeyse herşeyi silbaştan düzenliyor.
Bu arada hem bölgeye, hem de Türkiye’ye gücünü göstermek için Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi’yi adım adım sistemin dışına itti. Sonuçta Haşimi hakkında peşpeşe idam kararları çıktı ve Irak siyasetinin önemli Sünni aktörlerinden birisi halihazırda sürgün hayatı yaşıyor.
***
Maliki, şu günlerde tıpkı Haşimi operasyonunu andıran yeni bir hamle yapıyor. Bu kez hedefindeki isim bir başka Sünni aktör,Maliye Bakanı Rafi İsavi.
Unutmadan tüm bunlar önemli bir denge unsuru olan Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin hastalığı sırasında gerçekleşiyor.
Olup biteni özetleyelim. Başbakan Maliki’ye bağlı milis kuvvetler, Maliye Bakanı’nın bürosunu basarak memurlarla birlikte 150 korumayı rüşvet soruşturması adı altında gözaltına aldı.
Maliye Bakanı Rafi İsavi, bir basın toplantısıyla bu girişime sert tepki gösterdi ve bakın ne söyledi: ‘Bu üslup hükümet üslubu değil. Bilakis bu çete davranışı.’
Bakan İsavi’nin mensup olduğu Irakıyye adına yapılan açıklamada da ‘Maliki’nin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’ye yaptığını şimdi Rafi İsavi’ye yapmaya çalıştığı ve Sünnileri bulundukları koalisyondan silmek istediği’ ifade edildi.
Bunlar çok ciddiye alınması ve yakından izlenmesi gereken gelişmeler.