Irak’ta son dönemde yaşanan siyasi kriz, Cumhurbaşkanı Celal Talabani eliyle dondurulmuş görünüyor.
Önce kısaca krizi hatırlayalım. İkinci hükümet döneminde hayli gerilimli bir politika izleyen Irak Başbakanı Nuri Maliki, özellikle Türkiye ile ilişkileri bir hayli germişti. Önce Tarık Haşimi ile başlayan kriz, ardından Erbil yönetimiyle ortaya çıkan sorunların faturasının Ankara’ya kesilmesi, Türkiye-Irak ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya yol açmıştı.
Irak’ta Maliki’nin izlediği politikalar sadece Kürtleri ya da Sünni Arapları değil, aynı zamanda Şiileri de ciddi ölçüde rahatsız etmeye başlayınca, ortaya hükümet aleyhtarı geniş bir cephe çıktı. Şaşırtıcı olan bu cepheye Sadr hareketinin de katılması oldu. Mukteda Sadr, hükümeti düşürmek üzere toplanan imzalara aktif olarak destek verdi.
Hükümeti düşürmek için gereken sayı 163’tü. Muhalifler 171 milletvekilinin imzasını Cumhurbaşkanı Talabani’ye ulaştırdılar. Maliki toplanan imzaların sahte olduğunu öne sürerek yargıya başvurdu. Ancak bu girişiminden sonuç alamadı.
Bu sırada önemli bir gelişme oldu ve 11 milletvekili imzasını geri çekti. Krizin varlığından başından itibaren rahatsız olan Talabani, yeterli imza olmadığını ifade ederek gensoru talebini reddetti. Bir başka yazı konusu; ancak yine de Talabani’nin giderek güç kaybettiğini ve partisinin de tabanını hızla başka partilere kaptırdığını not etmekte yarar var.
***
Bu noktaya kadar olup biten, Irak siyasetini takip edenler açısından pek şaşırtıcı değil. Sonuçta demokratik tecrübenin hayli zayıf olduğu, etnik ve mezhebi kimliklerin tüm keskinliğiyle öne çıktığı, işgal yaşamış bir ülkeden bahsediyoruz.
Fakat geri çekilen imzaların bir bölümünün Irakıyye’den olduğu yönündeki duyumlar başlı başına ciddi bir sorun. Zira bu bloğun ortaya çıkışının mimarı Türkiye ve seçimleri birinci olarak bitirmesinde Ankara’nın önemli rolü oldu. Ancak bundan daha önemlisi bazı Türkmen milletvekillerinin daha başından itibaren Maliki’nin düşürülmesi konusunda imza vermemiş olması.
Maliki’nin Kerkük ziyareti ve Bakanlar Kurulu toplama girişiminde de Türkmen bakanların Kürtlerin aksine protesto girişiminde bulunmaması da dikkat çekmişti. Şimdi ortaya çıkan manzara tabloyu daha da ilginç hale getiriyor. Irak Türkmen Cephesi (ITC), giderek Türkiye’nin bu konudaki politikalarından uzaklaşıp, Maliki’nin nüfuz alanına giriyor.
Ne Türkmenler eskisi gibi bu tür gelişmeleri gözleri kapalı onaylıyor, ne de kapalı kapılar ardında dönen pazarlıklar gizli kalıyor. Türkmenler, artık dünyayı çok daha farklı görebilecek bir birikime ve ufka sahip. Kimsenin onları alıp birtakım tezgahların parçası haline getirmeye hakkı yok.
***
Bunları yazdığım zaman olumlu ya da olumsuz fazlasıyla tepki alıyorum. Özellikle de Türkmenlerden son derece önemli bilgiler, iddialar geliyor. Şimdilik bunları aktarmıyorum. Ancak şunun altını çizmek gerekiyor. Irak konusunda Türkiye’nin izlediği politikanın ne denli akıllıca olduğu, ortaya çıkan her gelişmede bir kez daha doğrulanıyor. ITC’nin buna daha fazla katkı sağlaması beklenirdi doğrusu.
Nitekim ITC’nin yeni başkanı Erşad Salihi, seçildiğinde bu anlamda ciddi bir umut olmuştu. Ancak Salihi, gelinen noktada Maliki’nin izlediği politikaların bir parçası olmaktan kurtulamıyor. Dolayısıyla da Ankara’yla ilişkileri de giderek daha fazla geriliyor.
Görebildiğim kadarıyla Türkiye tüm bu gelişmeleri hayli yakından takip ediyor. Açıkçası bıçak kemiğe dayanmış durumda. Zira Irak politikasını son derece dikkatli ve uzun vadeli bir bakış açısıyla şekillendiren Ankara’nın, kendisiyle doğal müttefik olan kesimlerden peş peşe darbeler yemesi kabul edilebilir bir durum değil.