Irak’ta Amerikan işgalinden bu yana silahlar bir türlü susmadı. Neredeyse her gün bir şekilde bombalı saldırılar gerçekleşiyor. Meydanlarda, pazar yerlerinde, camilerde her gün onlarca masum insan ölüyor.
Son günlerde bu saldırıların sayısında gözle görülür bir artış var. Kimin kime ne söylediği ve bu patlamaların hangi mesajı taşıdığını anlamak ve ayırt etmek sanıldığı kadar kolay değil. Birkaç seçim yapıldı, ortada bir meclis var. Hükümet, bakanlar kurulu ve milletvekillerinin yanı sıra farklı güç dengeleri mevcut. Buna rağmen silahlı eylemler ve bombalar hala siyasetin ötesinde bir güce ve etkiye sahip.
Elbette taşların yerine oturması kolay değil. Bir dönem Irak’ı yöneten Sünni-Baas siyasi aklın tasfiye edilmesi, sistemin önünü açmak bir yana, her şeyi daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Daha önce önemli ölçüde siyasi iktidarın dışında kalan Şiiler, şimdi büyük bir iştahla bürokraside ve ekonomik hayatta yer bulmaya çalışıyor.
Ancak bu sürecin Irak’a yeni bir siyasi akıl bahşettiğini söylemek mümkün değil. Hele mevcut Başbakan Nuri Maliki’nin tarzı ve kurduğu dengelerle böyle bir akıldan söz etmek neredeyse imkansız.
***
Bu karmaşık ve sıkıntılı tabloyu, Türkiye’nin önünde nasıl bir sorunlar yumağı olduğunu hatırlatmak için aktardım.
Doğrusu Irak başlığı taşıyan neredeyse her konu Türkiye’nin kendi iç gündemi sayılır. Bu ülkede yaşanan her gelişme; Erbil-Bağdat çatışması, enerji kavgası, etnik ve mezhebi fay hatlarının giderek derinleşmesi, dolaylı filan değil, doğrudan Ankara’yı ilgilendiriyor.
Biraz tarih, biraz jeopolitik, biraz gelecek üzerinde kafa yormak, bu coğrafyada atacağınız adımlar hakkında fikir verecektir. Tarih boyunca Sünni Arapların nerede, Şiilerin hangi denklemde olduğu gözden geçirip, sözgelimi Kürtlere bu pencereden baktığınızda, farklı yakınlıklar ve ilişkiler olduğunu görebilirsiniz.
Türkiye’nin Bağdat’taki ayrıştırıcı anlayışın da etkisiyle Erbil’e yakın durmasını yadırgayanların öncelikle bu gerçeği hatırlamasında yarar var. Ankara, ne etnik, ne de mezhep temelli bir politika izliyor. Bugüne kadar herhangi bir şekilde bu tür ayrımları merkeze alan yaklaşımlarda da bulunmadı. Ancak bu durum, kime daha yakın olduğunuzu tespit etmenize ve ona göre duruş sergilemenize engel değil.
***
Ankara’nın kendi doğal sınırlarında ittifak edeceği birinci adres her durumda Kürtler. Bu gerçeği görmeden atılacak her adım sonuçsuz kalmaya mahkum. Nitekim ısrarla altını çizmeye çalıştığım, son derece de olumlu gördüğüm bir yaklaşımla Türkiye, Irak konusundaki vahim hatalardan, ayrıştırıcı yaklaşımlardan 2006-2007 itibarıyla vazgeçmiş görünüyor.
Bu karar elbette yeni inşa edilen ‘devlet aklı’nın ürünlerinden. Ancak karar almak yetmiyor. Böyle bir süreci nasıl tanımladığınız, kimlerle ve nasıl şekillendireceğiniz üzerinde ciddi bir yol haritasına ihtiyaç var.
Açık konuşmak gerekirse, kaderimizi belirleyecek ölçekte önem taşıyan böyle bir konuda henüz bir yol haritasının olup olmadığını bilmiyoruz. Oysa, eğer gerçekten bu yol/politika/strateji doğruysa, bunun için aktör çeşitliliği, oyun planları ve arayışların daha belirgin hale gelmesi gerekiyor. Çünkü bölgenin şartları, aktörleri son derece dinamik ve değişken.
Artık Türkiye içinde kabına sığamayan, enerjisi dolup taşan sivil toplum örgütlerini ve benzeri yapıları merkeze alan, Irak ve Suriye öncelikli geniş bir oyun planı üzerinde kafa yormak için geç bile kaldık.
Daha da geç olmadan harekete geçmek zorundayız.