Türkiye ve Kuzey Irak arasındaki petrol alışverişi, bir yandan bölgenin kaderini belirleyecek kadar önemli gelişmeleri tetiklerken, diğer yandan da uzun yıllardır başımıza musallat edilen bazı tezlerin içinin ne denli boş olduğunu ortaya koyuyor.
Önce geçtiğimiz hafta ortaya çıkan şu önemli gelişmeyi hatırlayalım. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani parlamentoda parti temsilcileri ve milletvekillerine yaptığı açıklamada ‘Türkiye ile enerji alanında 50 yıllık anlaşma imzalandığını, bu sürenin daha da uzatılabileceğini’ ifade etti.
Bölgesel yönetimden Türkiye’ye petrol akışı başladı ve şu andaki rakamların hızla artması öngörülüyor. İlginçtir, dünyada ve Türkiye’de kimi uzmanlar, bu durumu konuşurken koro halinde şu eleştiriyi dile getiriyor: ‘Irak’ı şu anda birarada tutan tek unsur petrol. Eğer Kürt yönetimi kendi başına petrol ihracını sürdürürse bu ülkenin parçalanmasını hızlandırır. Aynı zamanda bölgesel yönetimin bağımsızlığını da güçlendirir.’
Petrol satışının Irak Kürtlerine ciddi avantajlar sağladığı açık. Bağdat yönetiminin başından itibaren yaptığı itirazları dikkate alırsak, Erbil’in bağımsız davranma kabiliyetinin yükseldiği de ortada. Genel tabloda bunun aksini söylemek anlamsız olur.
Ancak asıl sorun, Türkiye’yi Irak’ı bölmekle suçlamak ve özellikle de petrol alımını başlatarak bu süreci hızlandırmanın sorumlusu ilan etmek.
Öyle mi sahiden!
Bir asırdan daha fazla bir zaman diliminde bu bölgede siyaset, iktidar ve güç ilişkilerinin kodlarını önce Kraliyet, ardından da onun iri yavrusu ABD şekillendirdi. Daha geniş bir alana bakarsak, uluslararası sistem, kendi güç ve enerji akışını bu coğrafyada kodladı, yönetti ve bunu kolaylaştırmak için istediği gibi sınırlar çizdi.
O sınırların ve kodların hayat alanını daralttığı siyasi merkez, bugün kafasını kaldırdı ve kardeş coğrafyasıyla kucaklaşıyor. Petrol bu gelişmelerin sadece bir boyutu. Bundan çok daha fazlası var ve bunun adı da bütünleşme.
Evet. Bugün Kuzey Irak’ta Türkiye havalimanı, yol, otel, alışveriş merkezleri ve daha pekçok alanda yatırımlar gerçekleştiriyor. Bu durum, elbette kendi içimizdeki Kürt sorunu dahil pekçok alanda belki de şimdi konuşmakta ya da öngörmekte zorlanacağımız yeni dinamikler ortaya çıkaracak.
Ama kendi adıma şundan kuşku duymuyorum. Kendisine terör üzerinden bölünme tehdidi yaratılan/dayatılan Türkiye, bu süreçten daha güçlü çıkacak. ABD’nin, Ankara-Erbil hattındaki enerji alışverişinden rahatsız olduğunu söyleyenler, acaba ne adına ve hangi gerekçelerle bunu dile getiriyorlar? Acaba sorun Irak’ın bütünlüğü mü, yoksa Türkiye’nin bu alışverişle birlikte kendi bölgesinde yeni bir dünyaya kapı aralaması mı?
Ne Irak bölünecekse bu durumun, ne de benzeri gelişmelerin faturasını kimse Ankara’ya çıkarmaya kalkışmasın. Türkiye hem genel anlamda kendi güvenliğini, ve siyasi istikrarını sağlamak, hem de enerji konusundaki seçeneklerini artırmak için doğal ittifaklar kuruyor. Bu doğruları yapamadığı ve kendi içine kapandığı günlerin aksine cesur hamleler yapıyor.
Bundan ABD rahatsızmış, dünya tedirginmiş, hatta Irak’ın bölünmesinden endişeliymiş ! Demek bunun için bölgenin başına bunca ele kanlı aileyi, cuntayı, albayı, diktatörü musallat ettiler! Bütünlüğüne bunca özen gösterdikleri ülkeleri, kendi doğal ittifaklarından ve tarihsel dinamiklerinden kopardılar ve şimdi rahatsızlar öyle mi!
Türkiye’nin yakın tarihte en doğru yaptığı işlerin başında Irak Kürtleriyle devam eden ve her geçen gün yükselen ilişkiler geliyor. Darısı Suriye konusunda benzeri hamlelerin başına.