Gündemimiz siyasi gelişmelerle o kadar dolu ki hayatı güzelleştiren ve zenginleştiren şeyleri kaçırıyoruz. Tek bir noktaya odaklanmak ise bizi her alanda daha gerilere itiyor. Gündemimizde çeşitliliği yakalayamazsak korkarız ki dünyaya at gözlüğüyle bakar hale geleceğiz.
İnsanların ve toplumların zekâ seviyelerini belirten IQ puanı sıralamasında 2015 yılında 90 puanla 48. sırada olan ülkemiz yeni yapılan araştırmaya göre 86,8 puanla 76. sırada yer almış. Bu puan, kabul edilebilir zekâ seviyesinin bile altında kalıyor.
Her ne kadar zekâ doğuştan gelen bir özellik olsa da zekânın artırılabileceği ve geliştirilebileceği bilinen bir gerçek.
Düşünmede çeşitlilik, esneklik, hız, doğaçlama becerisi, doğru tahminlerde bulunabilme, çok aşamalı planlar yapabilme, hayal kurma, yaratıcılık, kültür, sosyalleşme ve empati yeteneği kişinin zekâ puanlarını belirliyor.
Hayal kurma, yaratıcılık, kültür, sosyalleşme...
İşte bu noktalarda sınıfta kalıyoruz.
Çünkü kendimiz olarak hayal kurabilmeyi unutmuş bir millet haline geldik.
Başka kelimelerle, başka kavramlarla, başkalarının kültürüyle, başkalarına ait hayallere kendimizi mahkum etmişiz.
İhsan Fazlıoğlu katıldığı bir TV programında bu vahim durumu şöyle anlatıyor:
"Televizyon programlarında bir mahalledeki isimsiz yardımsevere 'Robin Hood' deniliyor. Rize'de kuzusuna şefkatli davranana 'Rizeli Heidi" deniliyor. Bir vatandaşa 'Bana aşklarıyla ünlü iki kişi söyler misin?' diye sorduğunuzda 'Romeo ve Juliet' diyorsa burada ciddi bir problem olduğunu düşünüyorum. Bizim masallarımız yok, bizim hikâyelerimiz kalmadı. Bir millet masallarıyla millet olur. Bir millet kendi mitleri ile millet olur. Başkasının mitleriyle olmaz bu. Bu, tehlike çanları çalıyor demektir."
Bilimsel araştırmalara göre erken çocuklukta öğrenilen kelime sayısı, sembol ve imgeleri kullanma becerisi, bedenin esnek ve dengeli büyümesi ve bunlarla birlikte çocuğun merak ve motivasyonunun yüksek olmasını sağlayan yaklaşımlar zekânın çeşitli yönlerini geliştiriyor.
Bugün beş yüz kelimeyle konuşan bir toplum haline geldik. Sembollerimiz ve imgelerimiz, İhsan Fazlıoğlu'nun da dikkat çektiği üzere, başkalarına ait.
Batı'nın Drakula'sını merak ettiğimiz kadar kendi kahramanlarımızı merak etmiyoruz. Batının hayali kahramanlarının peşinden koştuğumuz kadar gerçek kahramanlarımızı araştırmıyoruz.
Araştırmadığımız, beynimizi faal kılmadığımız, bize hazır olarak sunulanları sadece seyrettiğimiz için beyin faaliyetlerimiz yavaşlıyor.
Etrafımızı çepeçevre sarmış olan kültür emperyalizminden kurtulamadığımız sürece dünya sıralamalarında hep alt sıralarda kalmaya mahkûm oluruz.
Bugün yayıncılık dünyasındaki kitapların yarıdan fazlası ithal ürünler. Çok satan kitaplar listesine baktığımızda en çok satan ilk 100 kitap arasında yerli yazarlara ait 11 tane kitap var.
Çocuk eğitiminden teknolojiye, felsefeden sağlığa, tarihten sanata varıncaya kadar onlarca yabancı ürünün adeta istila ettiği bir toplumda yaşıyoruz. Özellikle kurgu yayıncılık ve roman alanlarında tam bir fecaat mevcut. İnanç ve ahlak kurallarımızla bağdaşmayan, tamamen haz odaklı yayınlar gençlerimizi yaşayan birer zombi haline çeviriyor.
Kendi fikrini inşa edebilen ve kendi kültür harmanında yoğrulmuş, inanç ve değerlerine sahip çıkabilen bir toplum; tarih, dil, aktüel ve bilim kültürü alanında kendini yenileme ile mümkündür.
Hatırlayın, bir yarışma programında Batı hayranlığını göğsünü gere gere ifade eden yarışmacının sorulan soru ve cevabı sonrasında yaşadığı hayal kırıklığını. Gelişmemişliği içeren bir sorunun cevap şıklarının tamamında Batı ülkeleri olduğunu gören yarışmacının, ruh dünyasında geçirmiş olduğu çöküntü ve hayal kırıklığı yüzüne o kadar acı bir şekilde yansımıştı ki...
Bir toplumun zekâsı yaşamış olduğu kültürel savrulmalarla geriler.
Başkalarının zekice kurgulamış olduğu senaryoların hayranlığı ya da takipçiliği, başkalarının zekasına hayranlığı yaşatmaktan ibaret kalır. Öz kültürüyle zekasını çalıştırmayan bir toplum gerilemeye müstahaktır.
Başta kültür ve eğitim olmak üzere kendi milli hamlelerimizi yapamadığımız sürece gerçek manada bir millet ve toplum olamayız.
Toplum tabanından başlayacak ve üst kademelere kadar uzanacak bir kültürel uyanışa ihtiyacımız var.