İran’daki protestoların niteliği ve hedefi tartışılıyor. Ortaklaşılan nokta ise, ABD ve İsrail’in bölge planlarıyla eş zamanlı gelişmiş olsa da iç dinamiklerden kaynaklandığı oldu. Lakin cevabı aranan çok soru var. Ben onları İbni Haldun Ün. Uluslararası İlişkiler B. Başk. Doç. Dr. Talha Köse’ye yönelttim. Göstericilerin kamu binalarına saldırması dışsal bir güdülemenin işareti sayılır mı, soruma verdiği cevap ilginçti: İran kendi içini manüpile etmek konusunda çok başarılıdır. Ateşi yakalım, bakalım kimler dökülecek demiş olabilirler. Şunu biliyoruz, ABD 20 senedir Halkın Mücahitleri’ne yatırım yapıyor. Bunların İran’daki kapasitesi nedir bilmiyoruz. Ama İran’ın kendi güvenlik bürokrasisi de yapmış olabilir.
- İran’da sokaklar aniden hareketlendi. kendi doğallığı içinde mi sizce, yoksa dış bir güdüleme var mı?
Söylentiler var. Hükümeti, özellikle Cumhurbaşkanını yıpratmaya yönelik olarak İran içinden bir hareketlenme olduğuna dair, en azından başlangıç olarak. Çünkü daha muhafazakar, işçi sınıfının yoğun olduğu bölgelerden çıktı ayaklanma. Normalde Ruhani’yi destekleyenler reform yanlıları, zengin ve eğitimli kesimdi. Çıkış kaynağının içeriden ve iktidara yakın olması bunun rejime yönelik değil de daha çok hükümet ve Cumhurbaşkanına yönelik bir hareket olduğunu gösteriyor.
İÇ DİNAMİKLER ETKİLİ
- Trump “İran’a gününü göstereceğim” diyerek seçildi. Başkan olduğundan beri de benzer cümleler kuruyor?
Çıkın sokağa biz destekleyeceğiz dediler. Bu kısmen içerideki muhalifleri cesaretlendirmiş olabilir ama 2009’da ortaya çıkan Yeşil Hareket ile başarısız olan bir ayaklanma vardı. O epey kanlı bastırıldı. Hareketin liderleri hapislerde işkence gördü. Dolayısıyla insanlarda kaygı var. Ben biraz da bu yüzden cesaretlendirme noktasında dış boyutu olsa bile tamamen dış kaynaklı görmüyorum meseleyi. Artan beklentilerle bağlı buluyorum.
TRUMP FAYDALANIYOR
- Trump durumdan faydalanmak mı istiyor?
Nükleer müzakereler yapılırken Ruhani halka şunu söyledi “anlaşmalarla birlikte ekonomik olarak düzlüğe çıkacağız, ekonomimizi reform edeceğiz, yeni iş imkanları ortaya çıkacak, dünya ile daha entegre hale geleceğiz”. Bir yandan da nükleer anlaşma sonrasında kendilerini daha güvende hissedeceklerinden dolayı güvenlik mekanizmalarının, devrim muhafızlarının toplum üzerindeki etkisinin azalmasını öngörüyordu. Vaatte bulundu Ruhani ama öyle olmadı. Anlaşma imzalandıktan sonra hayata geçmesi yavaş oldu. Bunda Trump’ın etkisi var. Ama diğer konu da oradaki kaynakları ve avantajı aslında rejim; dini liderle Devrim Muhafızları ortaya çıkan avantajı daha fazla yayılmak için kullandı. İran’ın iç reformu ve dış dünyayla entegrasyondan ziyade, Suriye’de, Lübnan’da yayılmak için kullandı. Bu da ciddi bir hayal kırıklığına neden oldu.
- Farklılık nereden doğuyor?
Bir yandan reform yapmaya, ülkesini dünyaya açmaya çalışan bir Cumhurbaşkanı var, öte yanda İran’ı daha yayılmacı noktaya getiren rejim yaklaşımı. Bu ikisi arasında da gerilim var.
ABD’NİN ASIL ETKİSİ
- İran sokaklarında CIA’in İran Masasına bakan Michael D’Andrea’nın parmak izini sürenler var? Göreve geldikten 7 ay sonra hareketlendi İran.
Trump’ın İran’a yönelik daha etkili ve zorlayıcı yöntemler kullanacağının, Obama’nın İran’ı bölge sistemine entegre etmeye çalışan yaklaşımdan uzaklaştığının emaresiydi D’Andera’nın atanması. İran’ın bu kadar yayılmış olması da İsrail’i, S.Arabistan’ı rahatsız etti. Türkiye’yi de kısmen rahatsız etti. İran’ı dengelemek, kendi içindeki sorunlarla uğraştırarak bölgelerden geri adım attırılmaya çalışılacağına dair beklenti vardı. Yaşanan bir diğer şey ise bankaların bu yaz çökmesi. Bu, toplumda ciddi güvensizlik ortaya çıkardı. Bankaların batmasında Amerika’nın ne ölçüde etkisi olmuştur, bunu sorgulamalıyız.
BU DAHA BAŞLANGIÇ
- Sorgulayalım?
Bence Amerika sistemli şekilde İran’ı istikrarsızlaştırmak için adımlar atıyor. Önümüzdeki dönem de devam edecek. Burada Amerika’nın İsrail’le Suudi Arabistan ile koordinasyonun da önemli bir rolü olduğunu görebiliriz. Bir yandan da tabii Suriye ve Yemen’de krizin devam etmesi İran’ı bir açıdan yıpratıyor. Sadece maddi boyutu yok. Orada askerlerini savaşçılarını kaybediyor ve bunun toplum üzerinde bir etkisi var. Atılan sloganlardan birinde “Suriye’ye değil içimize bakın” deniyordu. Hedef İran’ın yayılma politikasına tepki oluşması ise başarılı. İran’ın stratejisine bakıldığında şu görülür; “kendi savaşlarını dışarıda vermek”. Lübnan’da, Suriye’de vermek. Yaşanan bu son kriz gerilimi İran’ın içine taşıdı. Şimdi bunun ne kadar süreceği önemli. Şuan bastırılmış gibi görünüyor, rejim yanlıları da sokağa çıktı. Ama ben bunun bir bitim değil bir başlangıç noktası olduğunu düşünüyorum.
AFGANİSTAN HEDEFTE
- Ne için başlangıç? İpek Yolu geleceğin projesi, İran da önemli bir durak. Eğer İran sokakları kasten kışkırtıldı ise, bu İpek Yolu’nun dinamitlenmesi mi demek?
İran değil Afganistan’da olayların karışıp kontrolden çıkacağı kanaatindeyim ben. DEAŞ’lı bir sürü aktör gibi John Bass’in de oraya gitmiş olması bunun bir sinyaliydi. İpek Yolu’nun Çin, Orta Asya, Pakistan, İran boyutu da var. O kadar kritik bir nokta ki. Suriye’deki DEAŞ’lıların ABD tarafından Afganistan’a taşındığı söylemi var. Rusya’nın Afganistan’da Taliban ile anlaştığı söylemi var. Pakistan’ın orada operasyonları var, artan gerilim var, McMaster’ın ABD’de kalacağına dair bir söylem var. Afganistan’daki gerilimin doğrudan İpek Yolu projesiyle ilgili olduğu görüyoruz. Çin’in önünü kesmek için yapılan bir operasyon. Aslında İpek Yolu’ndan en fazla istifade edecek üç ülke Çin, İran, Türkiye. Türkiye’ye Türk dünyası derinliğini kazandıran bir proje, yeni bir alan açacak. Amerika’nın özellikle Çin’e yönelik olarak Afganistan’ı tıkayabileceğini öngörebiliriz. ABD zaten memnun değil İpek Yolu projesinden. Afganistan’da ki pozisyonunu değiştirmesini ben buna bağlıyorum. Orada büyük bir gerilim potansiyeli görüyorum. Trump’ın Pakistan’ı gündeme getirmesini şans eseri saymıyorum. Pakistan’ı istediği gibi kullanamıyor. Pakistan Çin’le ciddi stratejik ilişkiler içinde. Çin de Afganistan’ı Pakistan üzerinden kontrol etmeye çalışıyor. Amerika’nın Afganistan’ı kontrol etmesini engelliyor. Oradan da büyük öfkesi var Amerika’nın. Ben çatışmanın Ortadoğu’dan Afganistan’a taşınacağı kanaatindeyim. Ortadoğu önemini kaybedip orası merkezileşecek. Çünkü ABD’nin yeni hedefi Çin. Yeni süper gücün dünyaya açılma alanı olan bir bölge orası ve orada bir çatışma potansiyeli görüyorum.
ASTANA SÜRECİ ETKİLENİR Mİ?
- Astana sürecinde İran garantör ülke, Suriye’de siyasi çözümün bulunabilmesi için. Bu durum nasıl etkiler Astana’yı? Malum
ABD hiç memnun değil Astana’dan.
Kesinlikle değil. ABD’nin en büyük korkusu orada istikrarın oluşması. Astana süreci ise bu istikrarı vaat ediyor. Belki oradaki halkların beklentilerini karşılamayacak ama en azından bölge ülkeleri Irak, Suriye, İran ve Türkiye arasında mutabakat olursa bölgeye nüfuz etmek zorlaşır. Astana süreci bunu sağlamaya çalışıyor ve büyük güçlerden biri de buna destek veriyor. Öte yandan İran’a vaatler olacak, Suriye’ye belki vaatler olacak, hamleler olacak Astana’daki koordinasyonu bozmak için. Baskı olabilir, yapıcı vaat görünümünde vaatler de olabilir. Bence en kritik şey o: Bölgede istikrarın sağlanması.
AVRUPA YAPTIĞI HATAYI ANLAYACAK
- Türkiye riski görüyor, tedbirini alıyor ve muhataplarını da terör konusunda uyarıyor fakat sonuç değişmiyor. ABD, PKK-FETÖ’yü desteklemeye devam ediyor. Bu durum sürdürülebilir de değil. Ne olacak?
Türkiye’nin kaygıları kadar aslında Avrupa’nın da ciddi kaygıları var. Trump Avrupa’nın güvenliği konusunda Amerika’nın vaatlerini geri çeken bir aktör. Avrupalılara şimdi Trump “kendi savunmanızı kendiniz yapın, NATO’daki borçlarınızı ödeyin” diyor ama 2. Dünya Savaşı sonrası NATO böyle bir amaçla kurulmadı. ABD “siz benim dediklerimi yapın, ben sizi korurum” dedi. Şimdi buradan geri adım atan bir ABD var. Avrupalılar çok kaygılılar, ABD çekildiği zaman ne olacak? Brexit, Katolonya olaylarıyla radikal siyasi hareketlerin güçlendiğini de gördüler. Bu açıdan Türkiye ile Avrupa’nın örtüşen çok çıkarı var. Türkiye’nin son dönemde en büyük kazanımı Rusya ile ilişkilerini normalleştirmiş olmasıdır. Bunun illa stratejik olması gerekmiyor, Rusya’nın dost olarak kalması Türkiye’nin Amerikaya bağımlılığını azaltan ciddi bir faktör. Aynı şekilde ekonomik ve diplomatik açıdan Avrupa ile de koordineli olabilirsek çok önemli bir kazanım elde etmiş oluruz. Avrupa açısından da kazanımdır.
ALMANYA NE YAPAR?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa ziyareti tam da bunu doğruladı sanki?
Aynı şekilde Almanya’nın da daha makul bir seviyeye geleceğini düşünüyorum. İngiltere ile ilişkilerimiz zaten iyi. Rusya ile ilişkilerimizi bozmadan Avrupa ile koordinasyon sağlarsak iyi olur. Onlar da görüyorlar Türkiye’deki istikrarsızlık onlara yaramayacak.
İRAN’DA REJİM DEĞİŞMEZ ÇÜNKÜ…
“Bir ayaklanmanın devrimle sonuçlanması için temel kriter güvenlik bürokrasisinin ne yapacağıyla ilgili. İstihbarat, polis ve asker ne yapacak? İran’da bir de milis güçleri var. Bunlar rejimin arkasında durursa sıkıntı olmaz. Ki İran’da o yaşanmıştı devrim zamanında. Mısır’da da Mübarek’in arkasında durmadılar. Suriye’de ise Esed’in arkasında durdular. İran’da rejim değişikliği bahsinde kritik nokta budur ve orada bir çatlak görünmüyor. İran güvenlik bürokrasisi tamamen rehbere, dini lidere bağlı.”
RUSYA’NIN İRAN DESTEĞİ BAKİ Mİ?
- Rusya ile İran pek çok alanda yakın. Astana’da partner. Suriye’de dayanışma içinde. Ama bu tutum böyle sürer mi?
Rusya genel tavrı; statükonun muhafazası. Türkiye’de de İran’da da. Dış müdahaleyle statükonun bozulmasına sıcak bakmıyor Rusya. O açıdan benzer bir konumda olacaktır ama İran’ın arkasında ne kadar durup destekler onu bilemiyoruz. Şu andaki rejimle koordineli şekilde çalışabiliyorlar. O açıdan ABD ve İsrail’in etkileyebileceği bir aktörün gelmesindense mevcudun devamı Rusya’nın menfaatinedir.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ