28 Şubat soruşturmasını yapanlar, bütün diğer darbe, Ergenekon, andıç vs. davalarının tecrübelerinden yararlandıklarını gösteriyor. Her şey, ne usul ne de hukuk açısından kimsenin bir kulp takamayacağı netlikte ilerliyor.
Bu yüzden olacak, bu kez de bazıları davanın önemini ve değerini düşürmek için “intikam” bahsini açtılar. Yani, 28 Şubat davası intikama dönüşmesin, demekteler.
Dönüşmesin tabii.
Bunu 28 Şubat’a zamanında var gücüyle karşı çıkanlar ve aynı zamanda bu sürecin mağduru olanlar da söylüyor. Daha ilk günden üstelik...
Ama, aynı şeyi 28 Şubat’a destek veren, malum tabirle asker postalı yalayarak o sürecin aktif bir üyesi olanlar ve daha sonra her fırsat bulduğunda yine aynı desteği vermeye devam edenler söylemesinler, ayıp oluyor. Dahası, ortaya acınası bir tablo çıkıyor.
Gazeteciliğe, hukuka, demokrasiye ve insanlığa ihanet edenler hiç olmazsa edep etsinler. Sussunlar demiyorum... 28 Şubat’ta başkalarına tanımadıkları bu hak ellerinde olsun ve konuşsunlar. Ama konuştukları şeyin ne anlama geldiğini bilerek tartarak, kelam etsinler. Kimseyi saf zannetmesinler. 28 Şubat’ın ne olduğunu, ne anlama geldiğini, nasıl yapıldığını, nasıl insanların hayatlarının karartıldığını, nasıl en acımasızından haysiyet katliamı yapıldığını, topluma nasıl medya marifetiyle yalanlar söylendiğini en iyi onlar biliyor çünkü...
Bugüne kadar içinde asker ve darbe olan hiçbir davaya sahip çıkmayanlar aksine kalemlerini ve ekranlarını o davaların ortaya çıkardığı gerçekleri örtbas için seferber edenler şimdi artık dönüp kendilerine baksınlar. Tam zamanıdır...
Suçluluk psikolojisini de anlıyoruz ama hala küstahlık, hala “racon kesmek” ve hala bir şey olmamış gibi davranarak medyaya, yargıya, siyasete akıl vermek; o olmaz işte.
Medya, bütün darbelerde ve askerin bir şekilde işin içine girdiği bütün süreçlerde olduğu gibi 28 Şubat’ta da yozlaşmış ve kirlenmiştir. Acımasız, küstah, yalancı ve kural tanımaz bir şekilde davranmışlardır. O kirli ve yozlaşmış medya insanları da hala aramızdadır.
Hadlerini bilmek ve belki işledikleri suçu itiraf etmek, olmazsa bir özeleştiri yapmak yerine hala Eski Türkiye havasıyla içinde bulundukları acınası duruma bakmadan kafa çıkarmaları makuliyet sınırlarını zorlamaktadır.
Yine de bu yazı 28 Şubat’ın mücrim medyacıları yargılansın yazısı değildir. Şahsen, bütün diğer davalarda olduğu gibi burada da aradığım, bir daha o tür işlere tevessül edilemeyecek duyguya ulaşılabilmesidir. Bir daha kimsenin aklına 28 Şubat gelmesin; ne gazeteci, ne işadamı, ne bürokrat, ne siyasetçi, ne asker kimse de böyle bir ittifakın payandası olmaya tevessül edemesin. 28 Şubat yargılaması bu yolları kapatsın...
Bununla birlikte savcılara, hakimlere vs. şunlar dışarıda kalsın, bunlar davaya girsin demek haddimiz olmadığı gibi bir davanın tabiatı neyse o olsun demekten başka sözümüz de yoktur.
Hal böyle olduğu için “intikam” kelimesi, yakın dönemde Ergenekon davalarında gördüğümüz sulandırma girişimlerinin başka versiyonudur. Lüzumsuz, gereksiz, anlamsız bir tanımlamadır.
Zira, bir davayı görmek, bir hukuksuzluğu takip etmek; özellikle de darbe fiili içeren bir suçu takip etmek intikam değildir. Öyle olsaydı bu ülke hiçbir büyük davayı göremez, hakikat yargının tozlu rafları arasında kaybolur giderdi.
Hatırlatalım... 28 Şubat’ın lokomotifi en yukarıdan aşağıya doğru güçlü bir emir komuta zinciri halinde çalışan ordudur. O lokomotife bürokrasi, yargı, iş dünyası, bazı yarı sivil kurumlar ve elbette medya katılmıştır. Medyanın rolünün ne olduğu apaçık bellidir, şimdilerde yenilenen ve kamuoyuna yansıyan gözlemlerle bir kez daha hatırlatılmaktadır.
28 Şubat davası Türkiye’nin haysiyet sahibi, gururlu ve insanca yaşanabilir bir ülke olabilmesi için olmazsa olmaz değerde bir dosyanın adıdır. Tıpkı 12 Eylül gibi...
İntikam bahanesi ve de medya edepsizliği, demokrasinin eline geçen bu fırsatı heba ettiremez, değerini düşüremez.