Henüz ‘internet’ sözcüğü yaygın kullanıma girmemiş ve ‘e-posta’ uygulaması bilinmezken ilk duyumları Kulis’ten aldığını hatırlayanlar çıkıyor... Gerçek bu. Türkiye’yi internet ile TÜBİTAK’taki dar bir kadro tanıştırmıştı; çıkış yalnızca ODTÜ’nün sağladığı imkânlarlaydı... Ülkede ‘e-posta’ adresi bulunan pek az kişiden biriydim.
O zaman Ankara temsilcisi olduğum gazete, New York Times ile aynı yıl internetten yayına başlamıştı; bizim büroda kurulan sistemle... Diğer gazetelerin interneti keşfi hayli geç oldu.
İnternet bugün insanlığın yarısının haberleri öğrendiği ilk mecra haline dönüştü.
Devletler bundan hiç mutlu değiller...
Bu hafta sonu Irish Times gazetesinde ‘devletin düşmanları’ başlığı altında haklarında uzunca bir yazı yayımlanan iki Amerikalı, devletlerinin uzun kollarından Almanya’ya sığınarak kurtulabilmişler... Laura Poitras ile Jacob Applebaum’un kaçmayı gerektiren herhangi bir suçları yok aslında; ABD’ye girer çıkarken uğradıkları kötü muamele, “Yakında tutuklanırız” endişesi doğurmuş...
Endişelerinin sebebi, internet üzerinden ABD devletinin hoşuna gitmeyen yayınlar yapmaları... Poitras’ın bir başka ‘sabıkası’ daha var: Gizli belgeleri medyayla paylaşarak Amerika’nın bütün dünyayı dinlediğini fâş eden Edward Snowden’le ilgili belgesel çekmek...
Yıllardır Beyrut’tan Ortadoğu’yu yazan gazeteci Robert Fisk, ‘Atlantik’in iki yakasında çıkan Times’lardan daha iyi bir gazete’ boşuna demiyor Irish Times için...
Fisk’in yazdığı ‘Independent’ da fena değil bu alanda. Dün, ilk NBC tarafından kullanılan Snowden’in sağladığı bir belgeyi haberleştirdi Independent. Buna göre, İngiltere devletinin elektronik istihbarat merkezi GCHQ, ‘hedef’ seçilen kişilerle ilgili kirli propagandalar için sosyal medyayı tepe tepe kullanmaktaymış...
GCHQ içerisinde bir birim oluşturmuş İngilizler; buna İngilizcede ‘d’ harfiyle başlayan dört görev vermişler: İnkâr et... Boz... Karakter suikastı yap... Aldat... Bunları, “İnternet teknikleri kullanarak gerçek veya sanal hayatta bir şeylerin olmasını sağlamak” misyonuyla yapıyorlarmış...
Mata Hari’den beri iyi bilinen ‘bal tuzağı’ tekniğini tavsiye ediyorlar; internet ortamında...
Hoş bir kadın ajanı hedef seçilen erkeğin başına musallat etmenin kibar adı ‘bal tuzağı’...
Üzerinde ‘çok gizli’ kaydı bulunan bir slayt sunumunda ‘hedef’ seçilen kişilerin internet üzerinden nasıl tuzağa düşürüleceği, bloglara konulan bazı mahrem belgelerle nasıl itibarsızlaştırma kampanyaları yürütülebileceği anlatılıyormuş... Hatta izlendiğini gösterip paranoyaya sürüklemek üzere kişinin dijital hesabındaki fotoğrafının değiştirilmesi de tavsiye ediliyormuş...
Yazılım da geliştirmişler... ‘Ambassadors Reception’ adı verilen yazılımla hedefin bilgisayarına giriliyor, bütün dataları ziplenip çalınıyor, e-postaları siliniyor, belleğine yanlış bilgiler yerleştirildiği gibi gerekirse işlevsiz hale getiriliyormuş...
Kim yapıyor bütün bunları? İngiliz devletinin istihbarat örgütüne bağlı bir birim...
Ne yalan söyleyeyim, yöntemlerin bazısı bana hiç yabancı gelmedi...
Herkesin —hiç değilse konuya ilgi duyan herkesin— merak ettiği bir konunun cevabını da öğrendim... “ABD’nin uzun kulağı olarak bilinen NSA’de çalışırken, elinin altında bulunan ‘gizli’ damgalı belgeleri kopyalayan Snowden, mesai saatleri içerisinde bunu nasıl başardı?” sorusunun cevabını...
Öyle ya, teknoloji kopyalamaya imkân veriyor, ama çalışanların görevlerini aksatıp aksatmadığını izlemeyi de mümkün kılıyor. Gözler üzerindeyken bu işi nasıl becerdi Snowden?
Çok basit ve ucuz bir program aracılığıyla becermiş... ‘Web crowler’ adlı program siz bir iş yaparken, bilgisayarınızın belleğinde bulunan bilgileri tarayıp indekslemeye yarıyor... Sızmanın nasıl yapıldığını araştıranlar, zor soruya zor bir cevap ararken akıllarına “Web crowler’la olabilir mi?” kuşkusu düşmüş...
Denemişler... Evet, oluyor...
Google,dün, üzerinde çalıştıkları ‘sansüre meydan okuyan internet’te mesafe kaydettikleri müjdesini verdi. Kendi ürünü Chrome üzerinden dünyanın her yerinde sorunsuz ve sansürsüz internet kullanımı müjdesini...
İlk olmasam da bunu bir de benden duyun istedim.