İnsanlığın halen en büyük sorusu “varoluşun anlamı” üzerine. Ölümlü bir dünyada yaşıyoruz. Hayatın akış hızı oldukça yüksek. Gündelik hayat yoğun. Çoğu zaman bir sele kapılmış gibi yaşıyoruz. Elimizde yapmamız gerekenlerin listesi var. Zihinlerimiz planlarla dolu. Kendimizi içinde bulduğumuz sosyal rollerin aktörleri oluyoruz. Yaptıklarımız hem bizim hem başkalarının hayatlarını etkiliyor.
Özellikle büründüğümüz sosyal roller başkalarının hayatını da etkiliyorsa yapıp ettiklerimiz daha da önem kazanıyor. Hele kamu alanında rollerimiz varsa, siyaset yapıyorsak, toplumsal aktör olmuş oluyoruz. O zaman bireysel olarak “bu yaşamda niye varım?”, “varoluşumun anlamı nedir?” sorusu, sosyal hayattaki siyasal rollerimiz ile birleşip “siyasal rollerde bulunmamın amacı nedir?” sorusuyla buluşuyor. Siyasal aktörlüğümüz bir anda bireysel varoluşumuzun anlamının doğal bir parçası ve uzantısı haline gelmiş oluyor.
Siyasetçinin derin ve inandırıcı öyküsü olmalı
“İnsanlar neden siyaset yapar?” sorusunun çoklu ve katmanlı cevapları var. Bir kere insan siyasal bir varlık. Bu sebeple siyasallığımız doğal. Ama siyaset bir meslek veya ana iştigal meselemiz haline gelirse, niye sorusu anlamlı hale geliyor. Profesyonel siyasal aktörlüğümüzü bir anlama oturtamadığımızda yolumuzu kaybetme riskimiz yükseliyor. O zaman siyasal olana ilgi oldukça doğal olsa da, “siyasetçi” olmak aynı doğallıkta değil. Bu sebeple de neden siyasetçi olduğumuzu kendimize de başkalarına da anlatabileceğimiz inandırıcı ve derinliği olan bir öykümüzün olması gerekiyor.
Yücelik ile yozlaşmışlık yan yana
Aristo, siyaseti bir insanın uğraşabileceği en nitelikli iş olarak tanımlamıştı. Bence Aristo haklı. Yaptığımız iş geniş insan kitlelerinin hayatlarını derinden etkiliyorsa, sosyal ve toplumsal düzenin oluşumuna etki ediyorsa, bu iş bir insanın uğraşabileceği en yüce işlerden biri olur. Bu anlamda siyasete de, siyasetçiye de itibar vermemiz gerekir. Öbür taraftan siyasetçiler, neredeyse tüm dünyada, itibarsızlık, sahtekarlık, çıkarcılık ve yozlaşmışlıkla da beraber anılır. Bir iş düşünün ki doğası yüce ama yozlaşmışlıkla da beraber anılıyor.
Siyasetçi olmanın çoğul nedeni var
İnsanların bir role soyunması genellikle çoklu faktör etkisi altında olur. Doktor olmak isteyebiliriz çünkü; doktor olmak kutsallıkla bağlantılı bir iş. Sosyal açıdan prestijli. İyi geliri olabilir. İçinde araştırma ve kendini geliştirme de var. Aslında siyasete atılmak arzusunun da içinde bu çoğulluk var. Siyasetçi olarak, bağlı olduğunuz kişi ve topluluklara katkıda bulunmuş olursunuz. İdeal ve misyonunuzu gerçekleştirme şansınız olur. Aktör olmanın doyumu olabilir. Tanınmaya sebep olur. Güç devşirmenin en etkili yoludur. Çıkarlar ve rant dağıtımında var olmuş olursunuz. Görüldüğü gibi kulağa hoş gelen de hoş gelmeyen aynı anda ve iç içe.
Üzerime düşen tarihsel rol inancı
Siyaseti esas zorlu kılan şey siyasete girme karar veya sürecindeki çoğul motivasyonlarındaki karmaşıklıklardan ziyade, siyasette bulunuyor iken başa gelenler. Çünkü esas zorluk ve dönüştürücü süreçler siyaset yapmanın tam içinde iken oluşuyor. Bir kere siyasetin insanı dönüştürücü bir doğası var. Siyasal dünyanın ilk kuralı “siyasal yaşamda kalabilmek” şeklinde. Siyasal rollerin tepeye giderken pozisyon sayısı azalıyor. Tepeye doğru gidişte anlama dayalı idealler ile reele dayalı gerçekler arasında uzlaşmaz çelişkiler baş gösteriyor. Tepelerdeki bir siyasetçinin, “kader bana bu tarihsel ve toplumsal misyonu dayattı, bu rol için en uygun kişi benim ve ben bu rolden kaçamam” demeye sahiden ve içten inanması gerek. Başkalarının omuzlarına basabilmenin kendimize izah edebileceğimiz gerekçeleri olmalı.
Siyaseti birçok insan için bu kadar istenen kılan da tam doğasında iki güçlü bileşenin var olması. Birincisi, inanç ve dava adına misyon üstlenmeyi temsil eden “bana düşen tarihsel rol psikolojisi”. İkincisi; aktör olma, güç devşirme, kazanma, hayatta kalma üzerine kurulu, orman kurallarının işlediği bir süreğen hareketlilikte “adrenalin dolu yaşam şekli”. Siyaset üzerinden para edinme bu listeye giremeyecek kadar sıradan bir sebep. Çünkü para bu ikisinin yanında, az gelişmiş insanların peşinde koşacağı bir şey.