Hint mitolojisinin bir hikayesiydi; avatarlar... Hinduların inanışına göre; yüksek ruhlar, göklerden yerlere indiklerinde yeni bedenlere bürünüyorlardı, bir tür vekil veya tanrının temsilcisi gibi saygı duyulan mertebeler... Günümüzdeyse, insan suretleri için kullanılıyor bu kelime...
Son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız ''metaverse', evren-ötesi ortamı da, insanların kendi avatarları üzerinden sanal dünyanın içine dahil olmalarını örgütlüyor. Örgütlemek ifadesini bilinçli kullandım, çünkü "metaverse'te, tam anlamıyla sanal bir inşa var; "gerçek ve sanalın bir bilim kurgu vizyonunda birleştiği ve insanların farklı cihazlar arasında hareket etmesine ve sanal bir ortamda iletişim kurmasına izin verdiği dijital bir dünya' şeklinde tarif ediliyor. Pratikteyse, birbirini destekleyen, artırılmış ve sanal gerçeklik ürün ve hizmetlerini bir arada anlatıyor.
Şimdiye kadar seyrettiğimiz pek çok bilim kurgu filmini çağrıştırıyor bu yeni teknoloji. Aslında teknoloji demek, biraz yetersiz, yeni bir yaşam tarzı bu. Eğlence, medya ve iş ortamında kolaylıklar şeklinde tanıtılan bu yeni akım, bana 'Blade Runner: 2049' (bizdeki gişe adıyla 'Bıçak Sırtı') filmini anımsattı. İnsan sonrası bir çağda, distopik bir evrende, artık insana ihtiyaç kalmamıştır. İlkin, insanların yapacağı işleri üstelenecek hizmet amaçlı avatarlar olarak imal edilmiş yüksek teknolojik suretlerle, gerçek insanların mücadelesini de seyrettiğimiz bu film, insan olmanın, gerçek olmanın, renklerin, kokuların, dokunuşların, gücün ve güçsüzlüğün, emeğin ve yorgunluğun, faziletlerle hataların, iç içe olduğu bir gerçekler alemine duyulan özlemi de anlatıyor...
Hakikat bizi niçin rahatsız ediyor? Bedenimizle, yüzümüzle, ten rengimiz, göz şeklimiz, saçlarımız, boyumuz veya sınırlarımızla ilgili tatminsizliklerimiz niçin bitmiyor? Niçin bu kadar mutsuzuz kendimizden? Yerimizi, yerimize geçecek pürüzsüzce imal edilmiş suretlere teslim ettikten sonra, ne yapacağız?
Pandemiyle beraber başlayan evlere kapanma sürecinde, 'dispozitif' olarak adlandırılan yeni bir kısıtlayıcı, içe dönükleştirici, baskıcı yönetsel dönüşümden söz etmiştik... Tam da bu deneyimin hukuki ifadesi bu, pozitif olmayan bir şey dispozitif, hatta onun karşıtı ve dayatılan, bastırılan, mecburileştirilen bir fiili durum... Meta-verse aşama da işte önümüze baskın halinde sürülen yeni bir evre... Facebook, ismini değiştirmiş artık, öteler anlamını taşıyan "meta' kelimesini kullanacakmış bundan sonra. İşin patronları yavaş yavaş belli oluyor. Meta-verse, aslında insan sonrası dünyaya adım atmak demek. İnsan sonrası kavramının bir adım sonrası, insansız ortam zaten... Bu durumun, şeytani bir zorlama olduğunu düşünüyorum...
.......................................
İçinden geçmekte olduğumuz küresel teknolojik evrede, sınırlar geçtiğimiz yüzyıla göre, çok daha esnekleşti, hatta silindi, yok oldu. Sınırsızlığın hakim olduğu bir yatay küresellikle karşı karşıyayız. Bunu salgın sürecinde yakinen tecrübe ettik, bütün dünya aynı müzikleri dinledi, aynı duaları etti, aynı videoları çektik, aynı şeylere güldük, aynı şeylere hüzünlendik... Adeta duvarları ve sınırları yıkmıştı bu küresel deneyim... Hem yalnızlaşmanın, hem had safhada iletişimin aynı anda yaşandığı bir paradoksun içinde yol almaya başladık...
Tüm bu yüksek teknolojik yönelişe rağmen, bireysel yalnızlaşmaya, tekilleşmeye, içe kapanmaya, klavye ve ekran başında, sadece seyrederek pasif katılımın yol açtığı sorumsuzluğa, tepkilerin yitirilişine, vicdan ve bilinç körlüğe engel olamıyoruz. Siyasetin, sivil toplumun, ailelerin, öğretmenlerin, medyanın çabası; küresel sanal alem baskısının altında adeta nükleer bir tekilleşmeye mahkum edilmiş bireyi, yeniden hayatın içinde, özgür, etkin ve gerçek bir konuma eriştirmek olmalıdır...
Meta-verse ile gerçekten kopuşun hatta gerçek karşıtlığının bir adım daha ilerisine geçiliyor. İnsanların avatarlar aracılığıyla etkileşime girebileceği, fiziksel gerçekliğe paralel bir siber uzay hedefleniyor. Alternatif bir alem ama tüm karanlığı, hatta vahşeti ve kuralsızlığıyla... Metaverse'e büyük yatırımlar yapan şirketler, son olarak, ellere giyildiğinde, kullanıcıların bu alternatif alemdeki nesnelere dokunmasını sağlayacak hassaslıkta teknolojik donanımlı bir eldiven üzerinde çalıştıklarını söylüyorlar...
Dokunma ve dokunmama, ne kadar önemli bir hukuka, ruh dünyasına, iradeye, anlamlandırmaya işaret ediyor oysa... Peki ya, aslında olmayan şeyleri, varmış gibi hissetmek bize ne kazandıracak?
Kendi gerçekliğimizi yitirirken, gerçek olmayanları yitirdiklerimizin yerine ikame etmek nasıl bir patolojiyi işaret ediyor...