1995 senesiydi, gecenin üçünde kalabalık bir grup Fatih Camii'nin avlusunda toplanmıştık. Bosna savaşının en şiddetli dönemiydi. Her gün kötü haberler geliyordu. Serebrenitsa katliamı günleri... Acının ve çaresizliğin kelimelere dökülemediği zamanlar... Birleşmiş Milletler'in ve NATO'nun gözetiminde Müslüman Bosna halkı soykırıma uğruyordu. Cami avlularında toplanıp sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Avrupa'nın ortasında 21. yüzyılda yeni bir soykırım yaşanıyordu ve dünyanın umurunda değildi bu.
Daha kötüsü ne olabilir değil mi? Daha kötüsü oluyordu; Bosnalı kadınlar, genç kızlar Sırp canilerinin tecavüzüne uğruyor, o vahşeti yaşamamak için canlarına kıyıyordu.
***
Tecavüzün savaş silahına dönüştüğü Bosna'dan sonra aynı insanlık dışı durum Suriye'de yaşanıyor.
7 yıldır Suriyeli kadınlar eşlerinin, çocuklarının gözü önünde tecavüze uğruyor. İşkencenin en katlanılmaz olanı, insana hemen oracıkta ölmeyi arzulatanı...
Ve insanlık bunu durduramıyor.
Ne insanlıkmış değil mi? İçinde "human" geçen ne çok örgüt var oysa, kadın hakları için kurulmuş dernekler, çocuklar için faaliyet yapan sivil toplum kuruluşları...
İyi ki varlar, fakat insanın kötülüğüne insanlığın üst gelemediği tuhaf zamanlardayız işte.
***
Acının köstürmediği, sonuç alamamanın yıldırmadığı, ne yapsak olmuyor duygusunun esir alamadığı kadınlar var yine de; ümidini kaybetmeyen, ümit biterse acı değil dua biter diyen kadınlar...
Üç gündür yollardalar. Öncülüğünü İHAK Genel Başkan Yardımcısı Avukat Gülden Sönmez ve 450 STK ve dünyanın 55 ülkesinden kadın katılımcılar, Suriye'de rejimin hapishanelerinde tutsak edilen, tecavüze uğrayan kadın ve çocuklar için bugün yemenilerini sınırdaki tellere bağlayıp dua edecekler.
Duvarlara rejim aleyhine sloganlar yazan çocukları katlederek başlatmıştı Esed, bu acımasız savaşı. O çocukların annelerini, kız kardeşlerini rehin alarak sürdürdü. Kutsalı olmadığı, sınır tanımadığı, yapamayacağı şey olmadığı için de bugüne kadar dayanabildi.
Savaş suçu işleye işleye ömrünü uzattı. Dünyanın gözü önünde sivilleri katlederek adında "human" geçen tüm uluslararası örgütleri anlamsız hale getirdi.
***
Türkiye savaşın başından beri Suriye halkına kapılarını açtı. Üstelik bu sebeple terör saldırılarının da merkezi haline geldi. Hatta Suriye savaşının Türkiye'ye taşınmak istendiği anlaşıldı. Kendi sorunlarının ağırlığına rağmen üç milyondan fazla Suriyeliyi, halkının hamiyetperverliği sayesinde sorunsuz bir biçimde ağırlamayı başardı Türkiye.
Bunca badireyi nasıl oldu da atlatabildik diye düşündüğüm çok oldu. 2012'den bu yana, biri bitti derken tam, öteki başlayan, her seferinde şiddeti büyüyen saldırılar silsilesinden nasıl kurtulabildik? Nasıl oldu da ayakta kalabildi bu ülke?
Çok yazdık, çok söyledik... O kadar çok sebep var ki bizi dirayetli kılan.
Ama asıl tek bir şey var!
Her şeyi olduran!
Allah'ın dilemesi...
Savaşın içinden çekip alabildiğimiz sabilerin teşekkürü...
Ve ölmeyi isteyen kadınların duası...
Bu yazı da bir şiirle bitsin...
Ölmeyi özleyen kadınlar için yazılmış bir şiirle...
Sabah Duası
"Anacığım keşke hiç
doğurmamış olsaydı beni!"
Bunu dedirtecek acıdan
ve kederden sana sığınıyorum!
bunu dedirtecek düşüşten,
utançtan ve küçülmeden
Sana sığınıyorum,
Sana sığınıyorum, Allah'ım!
Cahit Koytak