Yeni küresel sistemin son sorusu; "niçin insan?"
İnsanın yeryüzündeki tüm sorunların, açmazların, krizlerin, kaosların sebebi olduğunu hemen her kanal aracılığıyla (sosyal medyalar, akademiler, siyasetler, kültür-sanat atmosferi, popüler diğer tüm öğeler vasıtasıyla) empoze eden yeni dünya efendileri, çözümü "insanın iyileştirilmesi" ve "daha az insan" üzerine odaklanarak deklare ediyorlar...
Dünya nüfusunun aşırı yoğunluğuna da dikkat çeken aynı çevreler, önümüzdeki yıllarda "karbon suçlusu" veya "su hırsızı" ilan edilen insanlığın azalmasından söz ediliyor.
İnsanın iyileştirilmesi bağlamında insanın tüm kültür, din ve moral değerlerden uzaklaşarak, özgürleşmesi meselesi; büyük fonlarla, lobilerle, dayanışma ağları ve reklam-tanıtım servisleriyle adeta dayatılıyor...
Cinsiyetin asırladır devam edegelen kadın-erkek karşıtlığının temel öğesi olduğunu, bu yüzden çağın "baş belası" olduğunu söylüyorlar. Eşcinselliği veya cinsiyetsizliği, özgürleşme, barış ve hakikat gibi en parlak kavramlarla anlatıyorlar. Bu bağlamda çok etkin sansür ağları var, sözgelimi akademide eşcinselliği savunmayan bilim insanları dışlanıyor veya faşist damgası alıyorlar, kitapları basılmıyor, konferansları iptal ediliyor, böylece LGBT dışı olan kişilerin alanları giderek daraltılıyor.
Bu arada, Avrupa'daki Türk ve Müslüman aileler, çocuklarına dayatılan LGBT içerikli müfredattan şikayetçiler... Bize ulaşan itirazlarda, aile birliğini bozan ve cinsel kimlik karmaşasına yol açan bu müfredat dayatmasına sivil toplum örgütleri aracılığıyla, avukatlarıyla, karşı çıkıyorlar. Özellikle çocukların, cinsiyetsiz toplum hedefinde "tabula rasa" dayatması olarak adlandırılan bu sert yönlendirmeye tabi tutulmaları, insan ve çocuk haklarına aykırıdır... (Tabula rasa; boş levha, insanın zihninde doğuştan hiçbir fikir, eğilim, kültürel etki yoktur anlamındaki bu kavram, özgürleşmenin ve liberalizmin anahtar kavramıdır.)
Ülkemizdeki İstanbul Sözleşmesi tartışmaları esnasında üzerinde en dikkatle durduğumuz maddeler, çocukların eğitimlerinde, sosyal faaliyet ve hobi zamanlarında, kültürel faaliyetlerinde cinsiyetsizleştirmeye dair müfredat çalışmalarıyla ilgiliydi...
İstanbul Sözleşmesi14.md/2.fıkra: "Taraflar gerektiğinde öğrencilerin gelişen kapasitesine uygun olarak kadın erkek eşitliği, *kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rolleri*, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde şiddet içermeyen çatışma çözümleri, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin öğretim malzemelerinin resmi müfredat içerisine ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gereken adımları atar." şeklindedir.
Sözleşmede "kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rolleri" kavramı, ne yazık ki pek kimsenin dikkatine mazhar olamadı...
Oysa bugün zaten bu cinsiyetsizleştirme propagandasının objeleri halinde tüm çocuklar... Çocuklarımızı kimliksizleştirerek, kendi değerlerimizden kopararak, cinsiyetsiz bireyler yetişmesini sağlayarak, emperyalizmin yeni köleleri haline getiriyorlar.
Geçen yıllarda National Geographic "Cinsiyet Devrimi" adını verdiği bir sayısının kapak görselinde 4 yaşında cinsiyeti değiştirilmiş bir çocuğa yer vermişti. Asla 4 yaşındaki bir çocuğa ait olamayacak "Kız olmanın en iyi yanı, artık erkek taklidi yapmak zorunda olmamam." ifadeleri derginin en dikkat çeken bölümüydü. Dergi, 4 yaşındaki bir çocuğun yaşadığı cinsiyet değiştirme ameliyatını sanki normalmiş gibi aktarıyordu. Ergenliği geciktirici haplar, hormon iğneleri ve çocukların cinsiyet değişim ameliyatları Amerikan Senatosu dâhil kapitalist ülkelerde demokrasi şöleni olarak lanse ediliyor...
Bu durum, insanın kaybıdır, kaybolması, yitirilmesidir. Bu durum, insanın kıyametidir.