Güneydoğu’da bazı il ve ilçelerde okullara yapılan saldırılar, terör örgütünün son dönemde uyguladığı stratejinin nasıl bir gözüdönmüşlüğe dayandığını gösteriyor. Küçücük çocukların bulunduğu bir okulu ateşe vermeye çalışmak, hem de bunu yine çocuk yaşta sayılabilecek eylemcilere yaptırmak iki katlı canavarlıktır.
Örgütün ileri gelenleri Ağustos ayından itibaren verdikleri mesajlarda ‘okul boykotu’na özel vurgu yapıyorlar. Murat Karayılan, güya anadilde eğitim hakkını savunmak için okulların boykot edilmesi çağrısı yapıyor: “Kürt halkı bu istemini toplumsal düzeyde ifade etmeli. İfade etmenin bir aracı olarak da okulları boykot etmelidir. Yani çocuklarını göndermemeli, gençler de okula gitmemelidir. Buna üniversite de dahildir. Varsın bir süre okula gidilmesin”... < span class="text13">Karayılan’ın ‘ulusal ve toplumsal yaklaşım’ olarak belirttiği bu eylem türü, insanlıktan nasibini almayan bir zihin dünyasını ortaya koyuyor. Duran Kalkan, tüm Kürtleri askere gitmemeye, memuriyeti bırakmaya ve çocuklarını okula göndermemeye çağırıyor, “Kürt gençleri, çocukları asimilasyon kurumlarında, Türk okullarında okuyarak kendini geliştireceği, kurtaracağı hayalinden kendisini kurtarmalı” diyor.
Çocukların hayallerine, arzularına ket vuran, en temel ihtiyaçlarını bile gerçekleştirmesini istemeyen bu karanlık zihniyet, yaşam değil ölüm üzerine bir kabus senaryosu ortaya koyuyor. Makul ve insani olmayan bu çağrıların karşılık bulmaması üzerine ise ‘zorlama’ devreye giriyor, terör eylemleriyle halk hizaya getirilmeye çalışılıyor.
En trajikomik olanı da, bu boykotun ‘sivil itaatsizlik’ kavramıyla dile getirilmesi... Böyle bir sivil itaatsizlik olur mu? Siz insanların iradelerine ipotek koyacaksınız, onları tehditle okula göndermeyeceksiniz, içinde çocuklar olan okulları yakacaksınız, sonra buna da ‘sivil itaatsizlik’ adını vereceksiniz...
Karayılan bir de utanmadan, arlanmadan çıkıyor, “Kürtçe dilini Kürdistan’da seçmeli dil yapma tutumu, Kürtçe diline ve Kürt halkına karşı bir hakarettir. Bizim Kürt olarak bu hakareti kabul etmemiz şerefsizliği kabul etme anlamına gelecektir” diyerek ön kesiyor, atılan bir adımı boşa çıkarmaya çalışıyor, hatta hızını alamayıp bu hakkı kullanan insanlara hakaret ediyor.
***
Peki seçmeli ders için başvuru yapan onbinlerce Kürt çocuğu, şerefsiz ve haysiyetsiz midir? Yüzbinlerce öğrenciyi okula gönderen ailelerin Kürtlüğünü sorgulamak, onları aşağılamak sizin haddinize midir? Bir Kürt’ün doğuştan sahip olduğu bir hakkı kullanmasını engelleyen bu anlayış faşist değil de nedir?
PKK’yı desteklemeyen Kürtleri ihanetle, satılmışlıkla, devşirilmişlikle suçlamak, onlara hakaretler yağdırmak, tehditler etmek nasıl bir insanlıktır? Hem Kürt’ler için mücadele verdiğiniz yalanını dillendireceksiniz, hem de hem atılan demokratik adımlara engel olup onları boşa çıkarmaya çalışacak ve de Kürtlere yapmadık zulüm bırakmayacaksınız? Bunun adı açıkça sahtekarlıktır...
Demokratik özerklik için antrenman niteliği taşıyan bu boykot zorlamaları, toplumda bir ayrışma meydana getirmeyi, bölge insanını bunalım ve kaosa sürüklemeyi amaçlıyor.
PKK hem Kürtler arasında mahalle baskısı ve ikilik oluşturmaya çalışıyor, hem de devlet-millet arasındaki duygusal bağı kesmeye uğraşıyor. Temel kamu hizmetlerini ve bölge yatırımlarını engelleyerek halkı umutsuzluğa mahkum etmek ve günlük yaşamı felç etmek, örgütün Kürtlerin hayatını çekilmez kılması için yaptığı hamleler.
Bu tür vicdansız eylemlerde bulunan PKK, halkın iradesini yönlendirme kabiliyetini tamamen kaybediyor ve günlük yaşam normalleştikçe daha fazla hırçınlaşıyor.
Terör örgütü, kendi ideolojik hakimiyetini tesis etmek için Kürtlere hayatı cehennem etmeyi taktik olarak seçmiştir ve bu ölüm şebekesinin, Kürt çocuğuna molotof atmaktan çekinmemesi nasıl bir gözüdönmüşlük içine girdiğini göstermesi açısından ibret vericidir. İnsani yokoluş üzerinden örgütsel varoluşu sağlamaya çalışmak mümkün değildir ve bu tür vicdansızlıklara sebep olur.