Orta Amerika’nın da en büyük kenti Guatemala City. Guatemala’nın başkenti olan şehirde Mayaların torunları yaşıyor. Renkli giysileri ait oldukları etnik gruba göre değişiyor. 20’nci yüzyılda yaşanan gerilla savaşlarının izini hala görseniz de kent insanları, pazar tezgahları, caddeleriyle çok renkli.
Taksiden indim. Havaalanına gelirken aldığım kahveden artan parayı da önceden anlaştığımız 80 quetzal’ın üzerine ekleyerek verdim; “Son param” diyerek. Carlos kollarını açtı ve sevecen bir baba edasıyla kucaklayarak “İyi yolculuklar. Tekrar gelirsen beni nerede bulacağını biliyorsun” dedi. Carlos’a veda edip havaalanı binasından içeri girdim. Biniş kartımı aldım, pasaport ve güvenlik kontrolünden geçip uçağın kalkacağı kapıya yürüdüm.
Bu satırları dönüş uçağında yazıyorum. Yanımda iki ‘indigena’ oturuyor. Yerli halktan iki kadın. Üzerlerinde geleneksel giysileri ‘huipil’. Huipil, Guatemala’da yüzlerce yıldır konuşulan bir Maya dili olan Nahuatlca’da ‘örtüm’ anlamına gelen ‘huipilli’ sözcüğünden türemiş. Hepsinin öyküsü farklı. Herbir giysi, onu çeşitli renk ve motiflerle işleyen kadının zevkini yansıtıyor. Bu giysilere bakarak onu giyen kişinin hangi etnik gruba dahil olduğunu anlayabilirsiniz. Mayaların torunları gururla kuşanıyor huipili. Herbiri öyle güzel, öyle canlı ki. Hele bir de sırtlarında bebeklerini taşıyorlarsa bebeğin sarmalandığı ‘tanatero’nun renkleri de ekleniyor bu harmonik renk cümbüşüne. Doğada olan olmayan her renk var bu örtülerde. Kimi zaman satmak için sepetlerle getirdikleri tortillalar sıcak kalsın diye üzerini onunla örtüyorlar. Bazen de güneşten korunmak için şapka yerine geçiyor tanatero. Yahut geçim kaynakları sebze meyveyi taşıyorlar bu cafcaflı örtülerle.Guatemalalılar başkentlerine kısaca ‘Guate’ diyorlar. Sadece ülkenin değil, Orta Amerika’nın da en büyük kenti Guatemala City. Sınırları içinde antik Maya kenti Kaminaljuyu’yu barındıran kent, koloni döneminde ufacık bir yerleşim yeri imiş. 1773 yılındaki deprem eski başkent Antigua’ya zarar verince dönemin kralı III. Charles, başkentin buraya taşınmasını buyurmuş. Başkent olduktan sonra hızla büyüyen Guate, Orta Amerika’nın İspanya’dan bağımsızlığını ilan ettiği yer olma özelliğini taşıyor. Guatemala City ‘zona’ denilen ve sayılarla ifade edilen 22 bölgeye ayrılmış. Kentin tarihi merkezi Zona 1, Ulusal Kültür Müzesi, Başkanlık Binası, Katedral, Kongre binası ve çeşitli bakanlıkları barındırıyor.
ESKİ BAŞKENT DAHA CANLI
Çok turist görmüyorsunuz Guate’de. Ülkeye gelen turistler uçaktan iner inmez soluğu çok daha turist canlısı, rahat ve keyifli, huzurlu, yaşanılası, güvenilir bir kent olan eski başkentte, Antigua’da alıyor. Sanki biraz küskün başkent ancak öyle kötü bir ünü var ki çoğu kişi kentin adını ağzına almaya dahi çekiniyor. Doğrusu ben de aynı korkuları taşıyordum. Bu yüzden olsa gerek, kentte geçireceğim günleri gezimin sonuna bıraktım. Ülkeye ve kültürüne biraz daha aşina olursam kendimi daha rahat hissedebilirim diye düşünüyordum. Hoş korktuğum gibi bir yer çıkmadı. Kendi halinde, biraz eski püskü, gürültülü, hafiften telaşeli, gururlu ama fakir, kirli, endişeli... Ona dair sayılacak çok sıfat var elbet ya ben yine de Guate’yi sevdim. Çünkü insanını sevdim onun. Göz teması kurduğumda gülümseyerek iyi günler dilemeyen biriyle karşılaşmadım. “Buena” diyorlardı sevgiyle bakarak. Sabah saatleri ise “Buenos dias” diyor, öğleden sonraları selamlama cümlesi “Buenas tardes”e dönüşüyordu. Bizim günaydınımız, iyi günlerimiz gibi. Sanki varlığım onları mutlu ediyor, biraz da şaşırtıyordu. “Neden Guatemala’ya geldin?” diye sordular. “Merak ettiğim için” dedim ve “İyi ki gelmişim” diye ekledim her seferinde. Daha da çok sevindiler bunu duyunca. Teşekkür ettiler.
SAVAŞIN ACISI HALA DURUYOR
Yaklaşık 200 yıl önce bağımsızlığını ilan eden Guatemala, 20’nci yüzyılın ikinci yarısında 200 binin üzerinde insanın ölümü ve bir milyona yakın kişinin ülkeden göçüne neden olan gerilla savaşlarını yaşamış, bu acı 1996’da imzalanan barış anlaşmasıyla son ermişti. Ancak özellikle vahşeti en acı şekilde yaşayan yerli halklar üzerlerinden korkuyu atamamıştı. İstatistiklere göre ülke nüfusunun yüzde 60’a yakını ‘Ladino’ denen kişilerden oluşurken yüzde 10’a yakın K’iche yerlisi, yine bir o kadar Kaqchikel var. Onları daha düşük oranlarda diğer yerli gruplar izliyor. Guatemala’yı ve ona dair gözlemlerimi bir yazıya sığdırmak mümkün değil elbet. Önümüzdeki haftalarda bu yazılara devam edeceğim ancak son bir not: Kitap kurdu sevgili taksicim Carlos dedi ki “Arkadaşların da ülkemizi ziyaret edecek olurlarsa arasınlar, ben onları da gezdiririm!”
GİDİNCE ‘DÜNYA RENKLERİ’ TURUNA KATILIN
ORTA ve Güney Amerika ülkelerinin çoğu Türklerden vize istemiyor ancak maalesef bu ülkelere direkt uçuş yok. Iberia, Madrid aktarmalı uçuşlar düzenliyor bütün kıta ülkelerine. THY ile ortak uçuş yapan United Airlines ile ABD aktarmalı olarak da Guatemala’ya gidebilirsiniz. Ülke içinde turistler için tasarlanmış her tür seyahat imkanı var. Turları tercih edenlerdenseniz deneyimli rehber Teoman Cimit önderliğindeki ‘Dünyanın Renkleri’ gezilerinden birine katılabilirsiniz.
OTEL SEÇERKEN GÜVENLİĞE DİKKAT
ŞEHRE giden birçok kişinin görmek için tercihi Zona 10 olsa da bence Zona 1 daha iyi. Çünkü bu bölgede sokakta yürüyen pek çok insan var. Zona 10 şık butikler ve restoranlarla dolu olsa da sokaklar bomboş. Binaların aşırı korunmuş olması insanı ürkütüyor ancak tarihi bölge gündüz saatlerinde cıvıl cıvıl. Yine de güvenlik önlemi almak şart. Tarihi otelleri seviyorsanız Pan American Otel’in fiyatları makul. Ben onun yarı fiyatındaki Spring Otel’de kaldım. Bu otelin en büyük özelliği yeri ve güvenliği. İç savaş sürerken Guatemala’ya gelen görevlilerin bir kısmı bu otelde kalırmış. Yüksek tavanları ve huzurlu iç avlusuyla enteresan bir yer.
ŞEHRİN ENCANLI BÖLGESİ: PAZAR YERİ
BIRAKSANIZ her günümü, her anımı merkez pazar yerinde geçirebilirdim. Katedralin hemen arka tarafındaki kapalı pazaryerinin alt katı ufak restoranlarla dolu. Açık mutfaklarda, gözünüzün önünde hazırlanan yemekleri gelen geçeni seyrederek yemek pek keyifli. Her tür tropik meyveyi de satın alabileceğiniz pazar yerinin üst katı hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu ancak burada pazarlık şart. Merak etmeyin, söyledikleri fiyatı beğenmeyip yürümeye başlarsanız kendileri indirmeye başlıyor. Bir başka renkli yer de Avenue 6. AVM’ler ülkeyi sarmadan önce ‘sexteando’ diye bir deyim kullanırmış Guatemalalılar. Kıyafet satan dükkanların çoğu La Sexta denilen caddede bulunduğundan kentliler hiç olmadı vitrinlere bakmak için bile mutlaka bu caddeye gelirmiş.
MÜZESEVERLERE ÖNERİM IXCHEL
TEK bir müze gezecekseniz Ixchel’i görün. Fransisco Marroquin Üniversitesi kampusünde yer alan müzede renkli Guatemala kültüründen örnekler var. Özellikle çeşitli yerli halklara ait giysiler ve Carmen Pettersen’in ülke insanını çeşitli işler yaparken resmettiği tablolar göz alıcı. Biraz daha vaktiniz varsa Ixchel’in hemen yanında Maya kültürüne adanmış Popol Vuh Müzesi’ne de zaman ayırın. Kentte görülmesi gereken şeylerden biri de Mapa en Relieve. Zona 2’de bulunan Minerva Park’taki üç boyutlu devasa harita 1904 yılında, henüz gökyüzü fotoğrafçılığı başlamadan yapılmış. Guatemala’nın enteresan topoğrafyasını görmek genç yaşlı herkesin ilgisini çekebilir.