Erbakan “Adil düzen” diyordu. Ecevit “İnsanca hakça bir düzen” istiyordu.
Demirel’in partisinin adı “Adalet” idi.
Erdoğan’ın partisinin adında da “Adalet” var.
Türkiye 2014’te Soma faciası ile karşı karşıya geldi.
Ne bu?
Ev kredisini ödeyebilmek için insanların her türlü şart altında çalışma mecburiyeti hissettiği bir Türkiye. Ve büyük şehirlerde trilyonluk bedeli bulunan rezidansların peynir ekmek gibi satıldığı bir Türkiye.
Adaletsizlik mi bu?
Ekonomi üzerine yazanlar, insanların “Ev sahibi olma”yı düşünebilir hale gelmesini yine de bir gelişme seviyesi olarak görebilirler. “Dün karnını doyurabilmek için her türlü şart altında çalışmayı göze alırdı insanlar” denebilir. Hatta Türkiye’nin bazı yerlerinde hala “Sadece karnını doyurmak için” çalışanlar bulunduğu da bir vakıa.
İşsizlik Türkiye’nin yakıcı bir sorunu. Amerika’dan Almanya’ya en gelişmiş ülkelerin de sorunu.
İnsanlar işsizliğe tahammül yerine, cehennem gibi ısınan maden ocaklarında karbonmonoksit soluyor olmanın farkında olmadan çalışmayı tercih edebiliyorlar. Sendikanın sendika olmaktan çıkmasını, iş riski ve ücret pazarlığı yapmayı akıllarına bile getirmemeyi tercih edebiliyorlar.
Sovyet Sosyalizminden geriye ne kaldı? Adalet mi? İşçiler için cennet mi? Yoksa eski politbüro üyeleri içinden çıkmış süper milyarderler mi? Ve “İşçisin sen işçi kal” sloganları mı?
Güney Kore kalkınma modeli nasıl?
Ya Çin kalkınma modeli?
Çin’de, süper lüks malların satıldığı mağazalar var. Acaba 1.5 milyarlık nüfus içinde yüzde kaç Çinli o mağazalardan alışveriş yapabiliyordur ve yüzde kaçı, açlık sınırının altında bir hayat sürüyordur?
Türkiye’nin dev gibi sorunları var.
İşsizlik bu sorunların başında geliyor.
Çalışanların iş güvenliği hakeza.
İşçilerin ücret pazarlığı yapabilme zemininin ortadan kalkmış olması hakeza.
Düşük işçi ücretleri ile üretilen Çin malları ile rekabetin zorluğu hakeza.
Türkiye’nin cari açığı, borçlanmaları, ödediği borç faizleri ve bundan işsizlerin payına bile düşen yükler...
Küresel kapitalizmin bedelleri, İslam dünyasına tanınan örtülü sömürge statüsü ve onun yansımaları.
Üst ste binen o kadar sorun var ki ve onun içinden çıkan insanın azaldığı hesabın arttığı düzen.
“Bu düzen değişmeli!” Evet.
Bunun yerine insanca hakça bir düzen kurulmalı, evet.
Devlet insanı öncelemeli, evet.
Sorun şu: Oraya nasıl gideceğiz?
Tayyip Erdoğan’a, “Senin inançların faizli bir yapıyı yasaklıyor, sen neden ondan kurtulmuyorsun?” gibi bir soru sorulabilir. Aynı soru merhum Erbakan’a da sorulabilirdi. Ah ne kadar isterdi Erbakan bunu.
Ama tüm bunlar, yılları, belki on yılları bulacak bir mücadeleyi gerektiriyor ve o mücadeleye dayanıklı bir toplumsal - siyasal yapıyı. Bazen oralara gitmek isterken yerel ve uluslararası yol kesiciler çıkıyor ve yere kapaklanıyorsunuz. “Havuz sistemi” geliştirmeye çalışan Erbakan’a karşı faiz lobisinin nasıl yok etme savaşına soyunduğunu unutmak mümkün mü? Ecevit’i acaba Kıbrıs mı yedi yoksa haşhaş konusunda Amerika’ya direnişi mi? Demirel’in yaşadıklarında Amerika’yı Rusya ile dengeleme girişiminin etkisi olmuş mudur?
Tayyip Erdoğan’a karşı yürütülen kampanyalar, ülke içinde - dışında bazı şeyleri başaramamış olmasının faturası mı, bazı şeyleri başarmaya çalışıyor olmasının mı?
On tane Soma olsa ve Tayyip Erdoğan onun altında kalsa bazıları bayram edecekler.
Türkiye ekonomisi çökse, faiz yükselse, işsizlik dağ gibi çökse ülkenin üzerine, enflasyon tırmansa ve Tayyip Erdoğan altında kalsa bayram edecekler.
Doğu-Güneydoğu’da savaş devam etse ve bedeli Erdoğan’a ödetilebilse bayram edecekler.
Oysa Erdoğan’lar geliyor, gidiyor ve biz Türkiye olarak, benzeri sorunlarla boğuşmaya devam ediyoruz. Amerikan kapitalizmi de “Evsizler sorunu”nu halledemedi.
Erdoğan olmasa ve yarın Soma madenleri yeniden çalışmaya başlasa, bin kişinin alınacağı madene 10 bin kişinin başvurması işten bile değildir. İşçilerin, oraya girmekte bir öne geçmek için torpil kullanması bile işten değildir. Bunun ölüm yolculuğu anlamına geldiği ihtimali çok yüksek olsa da...
Küresel kapitalizm bizi de vuruyor, dünyayı da.
Bu karabasandan nasıl kurtulunacak? Bu, insanlık çapında bir soru. Bunun cevabını bulabilene aşk olsun.