Bu sabah yine çok acı bir haberle uyandık.
Afyon’da 25 asker bir askeri depoda meydana gelen patlamada hayatlarını kaybettiler.
Mutlaka bir soruşturma açılacak ama muhtemelen de bu soruşturmanın sonuçlarını biz sıradan yurttaşlar öğrenemeyecek.
Aynen Güneydoğu sınırlarımızda yediğimiz baskınların ve kaybettiğimiz askerlerin arkasından açıldığı iddia edilen soruşturmaların sonuçlarını öğrenemediğimiz gibi.
Ne Dağlıca, ne de Aktütün karakollarında kaybettiğimiz gençlerimizin soruşturmalarının sonuçlarını öğrenebildik.
Uludere faciasının da soruşturması ne aşamada, bilemiyorum.
Sadece devlette demiyorum, toplumda da ölümlere karşı belirgin bir duyarsızlık var.
Tuzla tersanelerinde yaşanan kayıplarımızın nedenleri ve alınması gereken önlemler de havada.
Toplum fikr-i takip yapmıyor, yapmak istemiyor.
Şırnak Beytüşşebap’ta on şehit verdik, arkasından da demeçler patlattık, bu facia da unutulma sürecine girdi bile.
Ölümler, şehitler karşısında toplum da devlet de maalesef duyarsız.
Bu duyarsızlığın mutlaka bir açıklaması olması lazım.
Duyarsızlık kesin ama nedenleri konusu yeterince tartışılmıyor.
Ağlarsa analar, babalar, eşler, evlatlar gerçekten ağlıyorlar.
Duyarsızlık meselesi kazaların önlenememesinin, şehitlerin olmamasının önündeki en büyük engel; mesele, duyarsızlık sadece bir etik konu değil, aynı zamanda insan hayatlarını alıp götürüyor.
Herkesin, kendi müktesebatı ölçüsünde bu duyarsızlık meselesine bir yaklaşım geliştirmesi gerekiyor.
Aileler çocuklarına beşeri sermaye yatırımı yaparlar; nihai analizde de bu beşeri sermaye yatırımı toplumun yaptığı bir yatırımdır.
Bu yatırımın miktarı, büyüklüğü kişiyi daha değerli, daha vazgeçilmez kılar; toplumlar da kaybettiğinin yerine yenisini koyarken büyük maliyet ödüyorsa, kayıplarını minimize etmeye çalışır, tersanalerinde işçilerinin can güvenliği birinci kaygı olur, sınır karakollarında çok daha az şehit veririz.
Toplum olarak elimizi vicdanımıza koyalım, Şırnak Beytüşşebap’ta şehit olan on asker, TSK için çok kolay ikame edilebilecek, üzerine çok az beşeri sermaye yatırımı yapılmış askerler, çocuklar; bu çocuklar şehit olduğunda, aile hariç, göstermelik bir tepki oluşuyor, sonra hemen unutuluyorlar, yerlerine adeta sıfır maliyetle yenileri konuyor.
Her kayıp, insani acılar dışında, topluma somut maliyetler yüklemiyor, kayıplar büyük beşeri sermaye kaybı olarak değerlendirilmiyor.
Sınır karakollarında, askeriyenin üç ay yat-kalk eğitimi verdiği köy kökenli erler yerine devletin senelerce güvenlik eğitim verdiği yani toplumun, devletin üzerilerine beşeri sermaye yatırımı yaptığı profesyonel askerler görev yapsa hem savunma etkinliği artar hem de devlet ve toplum kayıplarının yerine yenisini koyarken büyük maliyetler üstleneceği için çok daha özenli davranır, askerlere en azından bir çelik yelek verir, nitelikli, güvenlikli karakol inşaatlarını hızlandırır, hatta çoktan hızlandırmış olurdu.
Askerlerimizin, tersane işçilerimizin kaybı duygusal acılar yanında somut ve çok yüksek beşeri sermaye kayıplarına da neden olduğu gün toplum ve devlet cephaneliklerde kazaları da, suikastları da önlemek için daha etkin çaba gösterirler.
Toplumun “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” yanlış mantığından hemen uzaklaşması gerekiyor.
Bu özensizliklerin acaba bir iktisadi mantığı, temeli mevcut mu?
twitter.com/KarakasEser