İnsanlık, 2000'lerde, iletişim hızının devrim boyutlarına ulaştığı bir döneme giriş yaptı. Hız; adeta para gibi, güç gibi, kariyer gibi bir anlam kazanırken, çok sayıda bağlantıyı aynı anda kurabilmek, yönetsel yeni erklerin doğmasına yol açtı... İnternet, ilkin mazur ve uysal görülecek bir bilgi transferi iletişimiyken, çoklu bağlantılarıyla sosyal medyalar ve mobil telefonlarla, yepyeni bir yaşam biçimini, yeni bir iş ve ekonomi anlayışını ve aslında yeni insanı kurmaya başlamıştı bile...
Dubai'deki 5. Dünya Hükümetleri Zirvesi'nde (2017) gelecek temalı oturumda konuşma yapan Elon Musk, hem araştırma laboratuvarlarında yaptıkları işlerden bahsetti, hem de dünya ve insan tanımı üzerinde planladıkları yeni tasarımlardan söz etti... Konuşmasından bir kısım notlar:
'... Biyolojik zekayla makine zekasının birleşmesine sahip olmak, çok önemli bir güç aslında... Aslına bakarsanız, zaten bizler birer cyborguz (biyolojik ve mekanik kısımları olan yarı-robotik, sibernetik organizmalar demek) Sahip olduğumuz dijital araçları, telefonunuzu, bilgisayarınızı, sahip olduğunuz uygulamaları bir düşünsenize... Herhangi bir sorunuz olduğunda örneğin Google'dan veya buna benzer başka arama motorlarından anında cevaplar alabiliyorsunuz. Mobil telefonlarınızla iletişim başta, tüm ihtiyaç duyacağınız bilgilendirmelere ve uyarılara sahipsiniz. Böylece zaten bir 'dijital dokunuş katmanı'nız zaten oluşmuş durumda...'
Elon Musk'ın bu konuşmasında yeni bir yaşama kültürünün tohumlarının atıldığını, hatta fidanlığında dolaştığımızı fark etmemek imkansız. İnsanlığın şimdiye kadar kurduğu kültürleri şekillendiren; inanç, gelenek, iklim, coğrafya gibi etmenlerin ötesinde, tüm insanlığı ortak tüketim dürtüsü üzerinden şekillendiren yeni bir dijital kültür modeliyle karşı karşıyayız. Hangi ülkede, hangi dini inanç sisteminde, hangi iklimde, hangi coğrafyada olurlarsa olsunlar, insanlar Twitter veya Instagram'dan ya da Facebook'tan ortak fısıltı-cıvıltı rüzgarlarıyla yeni ve çok daha geniş bir kültür çevrimiyle, hatta kültürden daha çok medeniyete benzeyen ama bir şey de imar etmeyen, medeniyetsiz bir fanus gibi maruz kalınan, hatta daha çok kuşatmaya benzeyen küresel bir vakum içindeler. Musk, dijital insan derken, yepyeni bir dünyadan bahsediyor aslında... Ve bu yeni ortak davranış biçimini, beynin yönetildiği limbik sistemin bir parçası olarak tanımlıyor:
''Bir tür limbik sistem bu; hayvan beynini veya ilkel beyni ve sonra korteksi de düşündüğünüzde, beynin düşünme ve planlama bölümüne eklemlenmiş dijital benliğinizi de 3. katman olarak söyleyebilirsiniz pekala. Yani böyle yeni bir imkana zaten sahipsiniz. Hayatınıza girmiş durumda. Hatta birisi öldüğünde mesela, dijital hayaletleri o kişiden sonra da ortalıkta kalmaya devam ediyor. Tüm e-postaları, yazışmaları, siparişleri, takvimleri, yayımladığı resimler veya kullandığı sosyal medyalar... İnsanlar ölse bile bunlar yaşamaya devam ediyor. Önümüzdeki zamanlarda biyolojik zeka ile dijital zekanın daha yakın bir bileşimini görebileceğimizi düşünüyorum... '
Elon Musk'ın hatıraya, anıya veya ruha dair en çok yakınlaştırabileceği şeylere, 'dijital hayaletler' demesi, - söz gelimi insan öldükten sonra bile sosyal medyada gülmeye devam eden fotoğrafı örneğinde olduğu gibi - aslında bu bakışın tüm hüsran dolu distopik evreninin ele verecek mahiyette. İnsan yok, insan ölmüş ama ardında bıraktığı dijital izler bir türlü ölmüyor, silinmiyor, gitmiyor. Öylece ortalıkta dolaşmaya devam ediyor. Hal böyle olunca gerçek dediğimiz şey de o insanla birlikte ölüyor aslında. Gerçek olmayan tüm o yazışmalar, mailler, Instagram fotoğrafları ise, bir tür sahilsizlik batağında kıyamete kadar dolaşmaya devam ediyor. Dijitalleşmenin aslında "insan' ve "gerçek' karşıtı bir dili var, hatta dilden öte bir şey, meydan okuma demek belki daha doğrudur... Gerçeğin yitirilişine, gerçeğin yerine sanal olanın ikame edilişine ahlaken ve hukuken karşı çıkmamız, aslında insanı müdafaa etmemiz anlamına da gelmiyor mu? Devam edeceğiz...