"Bu nasıl bir ihmal aklım almıyor? Yolda yürüyorsun. Yağmur yağdığı için elektrik çarpıyor. Ölüyorsun"
İzmir'de 23 yaşındaki Özge Ceren Deniz ve 44 yaşındaki İnanç Öktemay'ın trajik ölümü için Nurten Uzun isimli bir vatandaş sosyal medyada böyle yazmış... Farkında mısınız ne çok ölüyoruz?
İş kazalarında, trafik kazalarında, sokak kavgalarında, en ufacık tartışmalarda...
Ortada bir ihmal olduğu açık, o sokaktaki vatandaşlar daha önce de kedi ve köpeklerin akıma kapıldığını belediyeye defalarca şikayet ettiklerini ancak ilgilenen çıkmadığını söylüyor.
Mesele sadece CHP'li belediye ile ilgili de değil aslında...
Genel anlamda iş güvenliği, iş ahlakı, işini düzgün yapma, risklere göre önlem alma meselesi...
"Bir şey olmaz, bize bir şey olmaz" anlayışı...
İşini yarım yamalak yapma, denetimi ihmal etme, önemsememe, görmezden gelme ya da kayırma... Listeye siz de yenilerini ekleyebilirsiniz.
İzmir'deki olayda ne oldu şimdilik bilmiyoruz. Soruşturma sonucunda ortaya çıkar elbette.
Ama bu tür olaylarda hep bir ihmal olması tesadüf mü?
Beşiktaş'ta gece kulübünde çıkan yangının görüntülerini izlemişsinizdir. Saniyeler içinde 29 kişiyi yutan bir duman kapanı ve nefessiz kalıp ölenler... Oysa o kaynağı yapan kişinin de o işi yaptıranın da alması gereken temel önlemler belliydi. Ya da Antalya'da düşen teleferikteki ihmaller gerekli kontroller yapılsa önlenebilirdi.
Toplumca iş güvenliği konusunu daha ciddiye almalıyız.
Konulan kurallar kağıt üstünde kalmamalı...
Denetim yapsın diye görevlendirilenlerin denetimleri kağıt üstünde olmamalı...
Ve can alan ihmallerde kimsenin gözünün yaşına da bakılmamalı...
Aslında milletçe şiar edinmemiz gereken bir söz var...
"Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır"
Ve herkes görevini iyi yaptığında akıl almayan kaza görünümlü cinayet gibi olayları önüne geçip hem vatanımızı hem de insanımızı korumuş olacağız.
Unutmayın o caddede yürüyen hepimiz olabilirdik...
DEV YATIRIMLAR RUTİN OLDU
Türkiye'nin dört bir yanında büyük eserler bırakılıyor. Ama artık millet böylesine eserlere öylesine alıştı ki, reytingi yok diye ekranlarda yer dahi bulamıyor. Diğer kanalların yayın politikasını eleştirmek için yazmıyorum bunları elbette. Zira herkes kendi yayıncılığında özgür, benim dikkat çekmeye çalıştığım mesele Artvin Yusufeli Barajı'nın üstüne inşa edilen Yusufeli Viyadüğü gibi büyük bir eserin millet için artık rutin hizmet olarak kabul ediliyor olması. Belki de doğrusu bu bilemiyorum.
Ama şunu da sormadan edemiyorum?
Büyük hizmetlerin millet nezdinde bir karşılığı kalmadığında, siyasetçiyi bu hizmetleri yapmaya ne motive edecek?
Sözü şöyle bitireyim, seçimden önce "CHP'li belediyelerde tüm öğrencilere toplu ulaşım bedava olacak" diye reklam filmi paylaşıp, söz veren, ancak şimdi "30 yaşında öğrenci olmaz, onların yüzde elli indirim hakkını elinden alıyorum" diyen ve siyasete "Öğrencilikte Yaşa Takılanlar" grubunu ekleyen CHP ile Cumhur İttifakı'nı nasıl aynı kefeye koyacağız.
Aynı şekilde şu soruyu da sormalıyız. CHP'li başkanlar niye çalışsın ki?
Çünkü CHP'de hizmet etmenin bir karşılığı yok.
Kılıçdaroğlu'na yakın olan tüm isimler millete karşılığı var mı yok mu bakılmadan tasfiye edildi.
Özel-İmamoğlu'na yatırım yapanlar kupon belediyeleri kaptı. Makam, mevki sahibi oldu. Zaten, nasıl olsa hizmet etmiyorsun diye hesap sorabilen de yok. Hatırlayın CHP'de 394 isim disipline sevk edildi. Aralarında nepotizmden tek bir başkan yok. Yani kayınçoyu, baldızı, yeğenini makam sahibi yapan CHP'li başkanların yaptığı yanına kar kaldı. Oysa CHP Genel Başkanı Özgür Özel nasıl da esip gürlemişti. Şimdi akrabalara kıyak kadro yapmak, lidere yaranmak gündemiyle işe gelen başkandan da millete hizmet etmesini beklemek biraz da bizim suçumuz değil mi?
AYLIK 5 MİLYON LİRA HARCAYANLAR
Türkiye'de lüks araçlarıyla şov yapıp, havaya para saçıp, loca kapatıp, su gibi para harcayan üstüne de bunu herkesin gözüne sokan bir kitle var. Toplumun genelinde bunlar bu parayı ya yasa dışı yollardan ya da havadan kazanmıştır algısına sebep oluyorlar. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu kitlenin peşine düşüleceğini duyurdu. Şimşek, "Aylık harcamaları 5 milyon TL'nin üzerinde olup hiç gelir beyan etmeyen kişileri gerçek kazançlarını vergilendirmek üzere denetim kapsamına alıyoruz" ifadesini kullandı.
İşin daha ilginç yanı Bakan Şimşek, çok harcayıp ne kazandığı belli olmayanların peşine düşeceğini söylediği günden bu yana bir linç kampanyası ile karşı karşıya kaldı. CHP'li Gazeteci Deniz Zeyrek, evine 60 bin liraya mangal yaptırdığını iddia etti. Kısa süre içinde yalanlandı. Gerçi Zeyrek için ne gam, daha önce de AK Partili Mustafa Varank'ın 100 milyonluk villa aldığını, belge ve fotoğrafların elinde olduğunu iddia etmişti. Bakan Varank, hodri meydan ispatlamayan namerttir dedi...
Zeyrek üstüne dahi alınmadı, ne belge açıkladı ne de iddia ettiği fotoğrafları. Sonra medya tarihine güvenilir olmayan kaynaklardan aldığım bilgiye diye bir ucube anlayış sokan Youtuber Fatih Altaylı, Bakan Şimşek'i ailesi üstünden vurmaya kalktı.
Şimşek'in eşi ve çocukları için A Jet uçuşundaki bazı yolcuların biletlerinin iptal ettirildiği iddiasını ortaya attı. İlgili firma bu iddiayı yalanladı. Mahkemeye gideceğini duyurdu. Bakan Şimşek, "Gerçek olmayan ve yalanlanan bu haberle ailemin ima ve itham edilmesini şiddetle kınıyorum." Dedi. Burada asıl mesele şu, Bakan Şimşek, sosyal medyada oluşturulmaya çalışılan algının aksine vergiyi hem tavana hem tabana yaymaya çalışıyor. Vergisini ödemeyen, sistemin arkasından dolaşan geniş bir kesimin rahatını bozuyor. Zira biliyor ki pastayı büyütmeden, emekliye zam yapmak da, refah payını artırmak da mümkün değil.
Bu yüzden de son dönemde peş peşe karalama ve linç kampanyalarını hedefi olmaya başladı. Yani hiçbir şey tesadüfen olmuyor.
Takdir milletin elbette...