Yıllaar önce... Üniversite öğrencisiyim... Maça akan kalabalığa karışıp İnönü Stadının oralara vardım. Bilet fiyatını öğrendim. Cebimde o kadar para vardı, ama... Ailemden yeni harçlığım bana ulaşana değin anca karnımı doyururdum onunla. Mantığımla tokluğu seçip, içim buruk, gönlüm kırık, stadın çevresinde maçın kokusunu içime çeke çeke dolanıp geri döndüm... Ama bir de hedef yapıştırdım kafama: “Bir gün bu İnönü’ye gönlümce girebilmeliyim...”
Eriştim o günlere... Elli yıla yakın ‘spor yazarı kimliğimle girdim o stada...’ Mutluluk veren duygu yoğunlukları, acılar, anılar birikti orada. Sevindim, hüzünlendim.
Mesleğim Amerika’dan Çin’e nice ülkelerde nice statlara taşıdı beni... Dev spor mabetleri gördüm. Ama içine girememe sancısı yaşadığım İnönü kadar, hiçbirinden etkilenmedim.
Ürettiği anılar kadar fiziksel gücü ve hizmet yeterliği kalmayan İnönü artık yıkılacak.
Ama yeniden yapılmak için. İkinci İnönü’de (adı ne olacak kimse bilmiyor henüz) yeni tarihler yazılacak, yeni anılar oluşacak.
Yaşam akışıma enerji katan bir anımın simgesi olan yapının ortadan kalmasına burulmuyor değilim. Ne var ki sahipleri korumayı bilebilirse anıları hiç bir şey yıkamıyor.
***
Vedaları sevmiyorum. Vedaya gitmiyorum.
Böylece sevdiklerim ‘tükenmez değerler’ olarak hep benimle kalıyorlar.
Son maçı TV’den izledim.
Gördüklerimden kalan iz, ‘sevgi’ idi, ‘aşktı!’
Hani her koltuğun altına önceden birer balyoz konsa, maç bitiminde herkesin onunla bir miktar beton kırması istenseydi var ya... Her darbe, derin bir Beşiktaş aşkıyla inerdi yorgun betonlara. Stat sabaha kalmaz yıkılmış, parçalar anı olarak taşınmış olurdu!
***
İçeride 32 bin taraftar vardı! Statta olabilmek için bilet talebinde bulunanlar 180 bini aşmıştı... Maçta olmayı gönlünden geçirenlerin sayısını düşünün...
Beşiktaş’ta parasal çıkmazların zorlamasıyla tasarruf yapılmasını ‘küçülme’ varsayanlara ders olsun...
Yıllarca uğraşsalar, bir kıymık küçültemezler Beşiktaş’ı.
Çünkü önce, acılarla bile yücelen aşkı ortadan kaldırmaları gerekir.