Malum, inkılap değişim, dönüşüm, devrim demektir. İnkilab ise köpekleşmek anlamına gelir.
Avrupa medeniyetinin en büyük hedefi dünyayı maddi ve manevi olarak büyük bir değişime tabi tutmaktır. Asırlardır başlayan bu süreç büyük bir hızla ilerliyor. Fakat insanlığı tükenişe götüren bu yıkımı durduracak potansiyele sahip yegâne güç de İslam'dır. Batı da bunu bildiği için İslam'ı itibarsızlaştırmak, gözden düşürmek, karalamak için var gücüyle saldırıyor. Kimi ferasetsiz Müslümanların olumsuzluklarını abartarak medya gücünü kullanıp insanların zihnine işlediği gibi tamamen mizansen hadiselerle de yoğun bir kültür bombardımanı gerçekleştiriyor. Pısmış, sinmiş, mahcubiyetten sesini çıkarmayan bir Müslüman dünyada hedefine varması daha kolaydır çünkü.
Gelelim Avrupa medeniyetinin işleyen planına.
İnkılab-ı Kebir dedikleri Fransız Devrimi olana kadar Avrupa içten içe kaynıyordu. Dünyanın geri kalanı, özellikle İslam dünyası ölüm sessizliğini andıran bir durağanlık içindeydi. Hayat durgunluğu kaldırmaz tabii. Bu yüzden artık kötü kokular da gelmeye başlamıştı. Ne olduysa İnkılab-ı Kebir'den sonra oldu. Durağanlığın ölümcül kesafetinden usanmış insanlık doğal olarak bu gelişmeyi aydınlık bir geleceğin ayak sesleri olarak algıladı. Oysa İnkılab-ı Kebir, Avrupa'nın öteden beri dünyanın geri kalanına dair korkunç planının startıydı. Plan, insanlığı ebedi köleler haline getirecek bir yeniden üretme, hatta yeniden yaratma şeklindeydi. O gün bugündür hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Tam da inkılap adına münasip bir altüst oluş süreci başladı. Tersyüz oluş da diyebiliriz. Hala tevhidin etkisinde olan İslam âlemi gibi direniş bölgeleri de kültürel istila ile birlikte ölüm yağdıran bombalarla yerle bir edildi, hizaya getirildi. İnkılaba direnmek mümkün değildi.
Teknolojik üstünlüğü, dolayısıyla göz kamaştırıcı zenginliği de arkasına alan baştan ayağa silahlı Avrupa kibri her şeyi yeniden üretmeye, diğer bir ifadeyle her şeyi tersyüz etmeye başladı. En büyük direnç kaynağı olan Tanrı inancı tasfiye edildi ilkin. Tanrının öldüğü (!) ilan edildi. Sonra geleneksel toplumsal yapılar ilmek ilmek söküldü. İnsanların binlerce yıllık tecrübeleriyle var ettikleri kabile, aşiret gibi sosyal koruma alanları geriliğin çukuruna itildi. İnsana ruhsal bir direnç kazandıran din mesela, müzeye dönüştürülmüş tapınağa sıkıştırıldı, hayatın büsbütün dışına atıldı. Aile kavramı temelden yıkıldı. Kadın-erkek ilişkisi pespaye bir cinselliğe indirgendi. Bunların tamamına da özgürlük adı verildi.
İnsanlığın binlerce yıllık hayat tecrübesiyle oluşturduğu ve dinin ahlak prensipleriyle beslediği geleneksel kurumlar ortadan kaldırıldıktan sonra insanlar her türlü saldırıya, her türlü telkine, her türlü ayartmaya açık, savunmasız, iradesiz bireylere döndüler.
Bu aşamadan sonra savunmasız, iradesiz bireyin yaratılışını bozma süreci başladı. Şuanda dünya çapında etkin olan süreç budur. Tanrıdan, dinden, aileden, geleneksel kurumlardan özgürleştirilen (!) bireyin kendi bedenini özgürleştirmesi (!) yani yaratılışını bozması süreci.
Geleneğin, insani iradenin bağından kurtulan insanlık dur durak bilmiyor nitekim. Son zamanlarda cinsiyet değiştirmeler, hatta cinsiyetsiz eştirmeler kesmemiş olacak ki Avrupa'da bazı çiftliklerde "domuz insan"lar için çiftlikler açılmış. Evinde, işinde normal bir insan gibi davranan bazı kimseler hafta sonları bu çiftliklere gidip bir gün akşama kadar domuz gibi yaşıyorlarmış, manen domuzlaştıktan sonra maddi olarak da domuzluğu tecrübe ediyorlarmış. İnkılab-ı Kebir'in getirdiği değişimin tatminsizliği durmak nedir bilmiyor.
Bu da mı oldu diyeceğiniz bir gelişme daha var. Avrupa merkezlerinde "insan köpek" furyası başlamış. "Ben senin itaatkâr köpeğinim" diyen bazı insanlar boyunlarına köpeklerinki gibi tasmalar geçirilmiş halde meydanlarda, kalabalıklar içinde dolaştırılıyorlar. Etraftakilere köpek gibi kuyruk sallama taklitleri yapıyorlar. Hırlıyorlar, havlıyorlar.
Bir önceki yazımızda İblis'in büyük tehdidini hatırlatmıştık: "Onlara emredeceğim ve onlar da yaratılışı değiştirecekler."
Aydınlanma (!) diye başlayan, Fransız İnkılab-ı Kebiriyle cihanşümul kisvesine bürünen Avrupa medeniyeti insanlığı büyük bir İnkilaba (köpekleşmeye) doğru götürüyor.