Beşiktaş tuhaf ve zorlu bir sezon geçiriyor. 8 yıllık bir kargaşa ve kötü yönetim döneminden sonra böyle olmasında şaşacak bir şey de yok.
Fikret Orman yönetiminin başlangıçta bocaladığını ve hala tam bir doğrultu tutturamadığını söylemek gerek. Yeni yönetimin doğruları ve yanlışları birbiriyle yarışıyor. Önceki yönetim döneminin yanlışlarını düzeltme çabası takdire değer. Ama gerçek sorun alanlarına el atmak kaydıyla elbet.
Şaşırtıcı olan şu: Önceki yönetim dönemindeki kimi doğruların (örneğin Q7 gibi bir değerin takıma kazandırılması) yeni yönetim tarafından tam bir sorun yumağına çevrilmesi. Ya da bana pek anlamsız gelen, ama nice yıldır inat edilen “Kapalı’ya çeki düzen verme politikası”nın aynen sürdürülmesi. Bunlar ne yazık ki yeni yönetimin doğrularının etkisini azaltıyor. Umarım doğruların ağır bastığı bir dönem bekliyordur bizi. Beşiktaş’ın şiddetle böyle bir anlayışa ve pek çok alanda yönetim, taraftar ve camia olarak fikir birliğine ihtiyacı var.Takıma gelince, o da kulüp gibi inişli çıkışlı bir grafiğe sahip. “Kestirilemezlik” takımın başlıca özelliği olacak galiba bu sezon. Beşiktaş kupa dahil 12 resmi maç oynadı. Normal bir sezonda bu kadar maçtan sonra taktik anlayış ve oyun karakteri üzerine bir yargıya varmak gerekirdi. Oysa ben hala kararsızım. Beşiktaş klasik 4-2-3-1 düzenindeki takımlara karşı başarılı oluyor. Ama Sivas ve F.Bahçe maçlarında gördüğümüz gibi, bu tip orta sahalar biraz top tutunca hüsrana uğruyor. Dedim ya, kararsızım.
Son maçlarda hücum üretkenliğinin artışında Aybaba’nın Fernandes-Oğuzhan ikilisini tercih edişinin payı var. Oğuzhan’ın yerinde bir transfer olduğu ortada. Top tutuş ve vuruş tekniği bile İngiliz futbol kültürünün izini taşıyor. Ama bu adı takıma kazandıran İbrahim Altınsay’ın serüveninin onca kısa sürmesinde yaman bir çelişki yok mu? İki tarafın da yanıtlaması gereken bir soru. Tuhaf ve zorlu bir sezonda yönetim, taraftar ve camia arasında fikir birliği gerektiğinin kanıtı belki de. Tıpkı Q7 meselesinde olduğunca!