Mübarek Ramazan Bayramı’nın son günündeyiz. Dinimizin güzelliklerini, coşkusunu aynı zamanda din kardeşlerimizin çektiği acıları anlatan filmleri size bir hatırlatmak istedik.
Bir sinema eleştirmeni olarak bayram coşkusunu yaşarken kendi dinimizi anlatan filmlerin azlığı beni düşündürüyor. Halbuki dünyadaki en büyük propaganda aracı olan sinemayı bütün Müslüman coğrafyası olarak kullanmalıyız. Burada Türk sinemasının özellikle Yeşilçam döneminde üretimlerde bulunduğunu, günümüzde ise bir elin parmaklarını geçmeyen yönetmenin inanç hakkında filmler çektiğini, bu filmlerin çoğu da aslında duygu sömürüsü kokan, dinimizin güzelliklerini ve varlığının gücünü anlatmaktan uzak olan filmler olduğunu söylemeliyiz. Yurt dışına bakınca da aslında aynı şey söz konusu. Tabii ki listenin başında The Message/ Çağrı filmi var.
ÇAĞRI, 1977
Çağrı filmi peygamberimizi ve Müslümanlığın başlangıcını anlatan tartışmasız en iyi filmdir. Filmde peygamberimiz gösterilmez. Hatta Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali de gösterilmez. Mustafa Akkad Çağrı filmini çekmesinin sebebini şöyle anlatır: “Çocuğum olunca çocuklarıma dinlerini öğretmem gerektiği duygusuna kapıldım ve sorumluluğumu hatırladım. İşte Çağrı projesi böyle ortaya çıktı. Hem kendi çocuklarımın, hem de başka çocukların geleceği için. Ama bu hiç kolay olmadı” Filmde Hz. Hamza’yı Anthony Quinn canlandırdı. Film o kadar etkileyiciydi ki haftalarca hatta birçok ülkede yıllarca vizyondan kalkmadı. Türkiye’de ben hatırlıyorum bir yıl sinemalarda oynadı ve salonlar doldu taştı. Hala bu film kadar başarılı ve etkileyicisi çekilmemiştir. Bizim ülkemizde ve Müslüman coğrafyada her bayramın vazgeçilmezidir.
Hz. Hamza’nın öldürülme sahnesini çekerken askerler filme kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki Hamza’yı öldürecek diye oyuncunun arasında geçmesine izin vermemiş, film sonrasında oyuncu yolda yürürken yüzüne tükürülmüştü. “Hamza’nın katili” diye iş bulamaz olmuştu. Filmde, Hz. Hamzayı rolü icabı öldüren oyuncu, sokağa çıkamaz olmuştu. İşte Çağrı bu kadar etkisi olan bir filmdi...
ÇÖL ASLANI ÖMER MUHTAR, 1981
Mustafa Akkad’ın diğer önemli filmidir. Çağrı filminin çekimlerinde Libya lideri Muammer Kaddafi ile yakınlaşması Ömer Muhtar filminin çekilmesini sağlamıştır. Kaddafi, Akkad’dan Libya’nın kurucusu Ömer Muhtar’ın hayatını çekmesini istemiştir. Akkad da Anthony Quinn ile bu işe soyunmuş ve büyük başarı gösteren filmi çekmiştir. Anthony Quinn Ömer Muhtar’ın çekimlerinde yaşadıklarını şöyle anlatır: “ Çöl Arslanı filmi beni çok etkiledi. Ömer Muhtar’ın tutuklandığında hapiste elleri kelepçeli olduğu bir sahne var. Bu şekilde abdest almaya çalışıyor. Arka planda ezan sesi var. Ömer Muhtar’ın yanı başında ise bir İtalyan subay nöbet tutuyor. Bu sahnedeki inanç ve azim beni çok etkilemişti.”
MEKKE’YE YOLCULUK, 2009
Yapıt, Kâbe’nin üzerinde düşük irtifada uçularak gerçekleştirilen hava çekimleri başta olmak üzere, eşi görülmemiş güzellikte görüntüler barındırıyor. Film, 14’üncü yüzyılda yaşamış olan ünlü Faslı gezgin İbn-i Battuta’nın hayat hikâyesi ekseninde, geçmişle günümüz arasında gidip gelen paralel bir kurguda ilerleyerek, dünyanın dört bir köşesindeki Müslümanların her yıl Kâbe’ye yaptıkları görkemli Hac yolculuğunu anlatmakta.
BEŞİR’LE VALS , 2008
Film 1982 Sabra-Şatila katliamında İsrail ordusunda er olarak görev yapan yönetmen Ari Folman’ın kendisiyle hesaplaşmasını anlatıyor. Folman’ın iç dünyasındaki hasarı, animasyon tekniğinin gerçek üstü anlatımından da yararlanarak kurgulayan film yaşanan insanlık suçunun karanlık köşelerini aydınlatıyor. Toplu katliamı yaşayan insanların insani algıları bence olayı tam anlamıyla içselleştirmeye yetmiyor.
GUANTANAMO YOLU, 2006
Film, 10 Eylül 2001’de İngiltere’deki evlerinden ayrılan Pakistan asıllı İngiliz vatandaşı üç Müslüman genç Ruhel, Şefik ve Asıf’ın öyküsünü aktarıyor. Yolculuklarının tek amacı, annesinin seçtiği kızla evlenecek olan Asıf’ın düğününe katılmaktır. Üç arkadaş, Pakistan’a gittiklerinde yanlışlıkla Kuzey İttifakı tarafından tutuklandıktan sonra Amerikan birlikleri tarafından Guantanamo’ya nakledilirler. Gizli servilerce sorgulanırlar ama hiçbir kanıt yoktur.
VAAD EDİLEN CENNET, 2004
Çocukluk arkadaşı olan genç Filistinli Khaled ve Said, Tel Aviv’de gerçekleştirilecek bir saldırıda intihar bombacısı olarak görevlendirilirler. Aileleriyle vedalaşmadan, son bir gece geçirdikten sonra, vücutlarına bağlı bombalarla sınıra götürülürler. Ama operasyon plânlandığı gibi gitmez ve birbirlerinin izin kaybederler. Zalimliğe karşı intihar bombacısı olmayı sorgulayan film çok tartışıldı ama bakış açısı çok doğruydu.
MONSIOUR IBRAHIM, 2003
60’ların Paris’inde ergenlik çağındaki Musevi çocuk Moses, annesi kardeşini de alıp evi terkedince babasıyla mutsuz bir hayata mahkum olur. Babası ölünce bakkal İbrahim çocuğu evlat edinir. Çok bilge bir adam olan İbrahim’in ışığında Kuran’dan yaşama dair güzel şeyler öğrenir Moses. Sonunda dükkanı kapatarak bir spor araba alırlar ve İbrahim’in ülkesine, yani Türkiye’ye doğru bir yolculuğa çıkarlar.
BENİM ADIM KHAN, 2010
Rızvan Khan ABD’de yaşayan Müslüman bir Hintli’dir. 11 Eylül’den sonra oğlu faşist Amerikalılar tarafından öldürülür. Khan’ın bir de hastalığı vardır. Farklı bir şekilde otistiktir. Karısı bu ölüm olayından sonra Khan’a ABD Başkanı’na gidip durumu anlatana kadar dönmeyeceğini söyler. Khan bunu ciddiye alır ve ABD Başkanı’na gider. Ona söyleyecek birkaç sözü vardır.
KARA ALTIN, 2012
Auda ölmek üzere olan kardeşine “Kardeşim lütfen Allah’a sığın” der... Bu sahne belki kaba bir propaganda olarak algılanabilir. Ama filmin bu küçücük sahnesindeki Ali’nin yaşadığı değişim inananlar için bambaşka etkilere sahip. Yönetmen bu sahneyle Müslüman inancını ve Batı medeniyetini birleştiriyor. İnançsız bilimin kimseye yararı olmadığını, inancın ise bilimin ışığıyla aydınlandığı zaman en doğru şekli alacağını anlatıyor.
BÜYÜK YOLCULUK, 2004
Büyük Yolculuk, Tunus asıllı Fransız bir baba-oğulun dramatik öyküsünü anlatıyor. Müslüman kültürü ile yetişmiş baba, daha çok Fransız kültürü ile yetişmiş oğlundan kendisini Mekke’ye, Hac’ca götürmesini ister.Oğul için çok da iyi tanımadığı bu kültürle tanışmak hiç de kolay olmayacaktır.
MALCOLM X, 1992
Babası Ku Klux Klan tarafınan öldürülen Malcolm, çağdaşı bir çok siyah gibi umutsuz çocukluk geçirir. Neticesinde hayatı günlük yaşayan bir hırsıza dönüşür. Hapise girdiğinde İslam öğretisi kendisini yeniden tanımlamasına yardımcı olur. Burada dahil olduğu toplulukta kendini bulur ve yükselmeye başlar. Hapisten çıkınca Malcolm, adeta bir mesih işlevi yüklenir ve kendilerini birer suçlu yapan toplumsal adaletsizliğe başkaldırır.
AMREEKA, 2009
Muna, Ramallah’ta yaşanan çatışmalar yüzünden 15 yaşındaki oğlu Fadi ile Amerika’da bir kasabada yaşayan kız kardeşinin yanına yerleşmeye karar verir. Hem kızkardeşinin ve ailesinin hayatına ve hem de Amerika’ya ayak uydurmaya çalışan Muna ve Fadi için bir gelecek kurmak kolay olmayacaktır. Batı Şeria’da bankacılık yapan Muna, Amerika’da ancak bir hamburgercide iş bulur. Oğluna ise okulunda “Genç Usame Bin Ladin” denir.
KAN VE AŞK, 2011
In The Land of Blood and Honey, 1990’lı yılların başındaki Bosna iç savaşında geçiyor. Film, siyasi irade eksikliği sebebi ile toplumda yaşanan çatışmaları anlatıyor. Filmin büyük çoğunluğu Saraybosna’nın gerçek mekânlarında çekildi ve savaş esnasında hayatını yitiren halkın çocukları da filmde rol aldı. Müslüman Boşnaklar’ın çektiği acılar etkin bir şekilde anlatılıyor öyküde...