Gözden kaçmasın, biz, hala "Gazze'nin bizimle ne alakası var, Arap ülkeleri suskunken bize ne Filistinlilerden." demeye devam edelim, Çin Dışişleri Bakanı geçenlerde, "Lübnan'ın ve Filistinlilerin yanındayız. Onlar bizim kardeşimiz" dedi.
Elin Çinlisi bu kadar net konuşurken, bizim içimizdeki bir kesimin aymazlığını anlamak gerçekten çok güç.
Yeni bir dünyanın eşiğindeyiz ve bu savaş en çok da bizi ilgilendiriyor.
Siz ne kadar tarihten kaçarsanız kaçın, dilimizde tüy bitti ama, bütün bu olup bitenler bizim coğrafyanızda cereyan ediyor demeye devam edeceğiz.
Yüz yıl çok mu uzak?
"Lübnan'da şu kadar Türkmen var" denildiğinde kimileri hala şaşırıyor.
İşte muhayyileniz çerçevesinde bu insanlar aracılığıyla tarih gelip sizi buluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve akabinde MHP lideri Bahçeli'nin "hedef Türkiye" sözleri boşuna değil.
"Siyonist terör örgütü İsrail" değil tek başına sorun.
İmparatorluğun gerileyişini, Batı'nın düşüşünü yaşıyoruz bugün.
Siz kulağınızın üstüne yatsanız da, düşmanlarınız, imparatorluk sömürü düzenini devam ettirmek, yeni tasarımlarını gerçekleştirmek için sizi öyle ya da böyle hep hedefe koyacak.
Çükü sömürü aklı, sizin varlığınızın karşısına konumlanarak şekillendi.
Bugün küresel ölçekten başka bir gerçek daha var, imparatorluk düşüşünü engellemek için çabalayıp dursun, batılı bazı entelektüellerin uzun zamandır söyledikleri gibi kapitalist sistemi aşan bir krizle karşı karşıyayız.
Bu da kıyamet söylemlerini artırıyor.
En azından Siyonistlerin yangınına yakıt taşıyan neoconlar böyle düşünüyorlar.
Siz komplo demeye devam edin, "İsrail, mesihi getirecek savaşı sürdürüyor" diyen Neoconlar, Siyonistlerle birlikte Amerikan siyasetini de şekillendiren en büyük güç.
Öte yandan hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, İsrail'in destekleme konusunda birbirini aratmıyorlar.
Trump da Kamala Haris de katıldıkları televizyon programında "Biz kesinlikle İsrail'in arkasındayız. Kendini savunma hakkı var" sözleriyle İsrail'in soykırım politikalarını destekleme yarışına giriştiler.
Bu da dillere destan Amerikan demokrasisinin gerçek yüzünü ortaya koyuyor.
Çünkü, her ikisi de Siyonist lobi örgütlerinin finansal esareti altındalar.
Boşuna kullanmıyoruz Finansal Siyonizm ifadesini.
Yoksa, İsrail nasıl olurda koskoca bir dünyayı kendi kapanına sıkıştırır.
"American Israel Public Affairs Committee" örgütünü duymuşsunuzdur.
Misyonlarını şöyle tanımlıyorlar:
"BİZLER, ABD-İsrail ilişkilerine yönelik iki partili desteği güçlendirmek için çalışan, her kongre bölgesinden 5 milyondan fazla İsrail yanlısı Amerikalıyız."
Gerek Demokratlar gerekse Cumhuriyetçiler işte bu Siyonist örgütten milyonlarca dolar yardım aldılar. Yani her ikisi de İsrail konusunda aynı politikayı yürütmek zorundalar.
Ama nereye kadar?
ABD'nin o eski istisnalığı da kalmadı bugün. Başka güçler onun biricikliğini sorgulatıyor artık.
Söz gelimi, bizim ezberciler hala Rusya'nın yenildiğini söyleyedursunlar, Amerika büyük bir yenilgi yaşıyor Ukrayna'da.
Öte yandan, İsrail'in bütün yakıp yıkmalarına rağmen Ortadoğu'da da büyük bir çıkmaza doğru sürükleniyor.
Her ne kadar müesses nizam devlet gücünü sonuna kadar kullansa da Çin ile giriştiği ekonomik savaşta da büyük bir gerileme yaşayan Amerika portresi var karşımızda.
Böyle durumlarda entegrist inançlarla bezenmiş teopolitik söylemler hakim oluyor siyasete.
Onun için, imparatorluk çökerken tarihin de çağrısına kulak vererek "aklı koruyabilenler" bu süreçten sağ salim çıkacak.