Ekrem İmamoğlu'nun sık sık güvensizlik kompleksine kapıldığını fark ettiniz mi?
Aslında ajanslar marifetiyle kapattığını zannettiği kompleks, sık sık öfke ile kendini gösteriveriyor.
Ben gerçekten de İmamoğlu'nun özellikle bildikleri ile kendisine hazırlanan ve her neresinden bakarsanız bakın potansiyelini aşan söylem arasındaki uçurumda korkunç bir şiddet sarmalına kapıldığını görüyorum. Hareketlerine dikkat edin...
Hemen belirteyim... Ben, böylesi bir kompleksi siyasetin bitişinin ifadesi olarak değerlendiriyor ve bunun da faşizme olmasa da despotizme evrilecek bir sol liberal sosyolojik kurgunun oyuncağına dönüşeceğini düşünüyorum.
Zira "her despot", Lewis Mumford'un muhteşem tespitiyle "hizmetçilerinin, taraftarlarının oyuncağıdır."
Aşırı bir yorum mu yapıyorum...
Hiç zannetmiyorum.
Batı'nın "Türk Zelenski" projesini pişirenlerin İmamoğlu'nu nasıl sunduklarını şöyle bir düşünün.
Ben bu konu gündeme geldiğinde hep Zülfü Livaneli'nin 31 Mart'a giderken kullandığı "Ya gerici ordular, avcı taburları ya da hareket ordusu kazanacak" sözünü örnek gösteririm.
Maske böyle bir şey. Etnikçi tasarımı sonuna kadar kullanan, DEM kontenjanında Ahmet Özer'i Esenyurt adayı yapan İmamoğlu ve hareket orduları komutanı?
Hatırladınız değil mi?
Despot oluşturma süreci tam da budur işte.
Eğer hafızanızı bu kadar yormak istemiyorsanız, Ekrem İmamoğlu'nun en son İBB meclisinde yaptığı konuşma sosyal medyada dolaşımda.
Sadece ettiği tehditlerden bahsetmiyorum... O, başlı başına sorun zaten. Hele hele kayyımları konuşurken, 15 Temmuz miladıyla FETÖ'ye yol bulan sözleri yok mu, "şecaat arzederken sirkatini söyleyiverdi" Livaneli'nin Hareket Orduları Komutanı!
Ben daha ziyade vücut dilini kastediyorum. Küpün dışarı taştığı yerler burası. O başta tasvir ettiğim "bölünmüş benliğe" dayalı şiddetin görüngüsü.
Ciddi paralar aktardığı ajanslar ürettiği propaganda mekanizması bunu kapatamıyor işte.
NEDEN TÜRKİYEYİ ŞİKÂYET EDİYOR
İmamoğlu seçildiği günden beri, Batı'dan icazet almaya çalışıyor.
2021'de Aralık ayında İstanbul kar kıyametle boğuşurken, hatırlarsanız O, İngiltere Büyükelçisi Dominick Chilcott'la balık yemişti.
O günden bu yana İmamoğlu'nun icazet çabalarını biraz komik, ama bir o kadar da içim acıyarak izliyorum.
En son Almanya'da yaptığı şu konuşma yok mu; içim gerçekten acıdı.
Almanya'ya "Sick man of Europe" yani Avrupa'nın hasta adamı deniyor. Bu deyime dönüşmüş.
Ama o, Berlin'de Türkiye'yi şikâyet etti yine. Açık söyleyeyim, dünyayı eski ezberlere göre okuyan birinin adının cumhurbaşkanlığı ile yan yana anılması, Türkiye'nin geçtiği aşamaları düşününce gerçekten çok acı.
Eski liderleri de Rusya'ya karşı Ukrayna rüşveti vererek Cumhurbaşkanlığı için icazet aramıştı ya...
BİR DİPNOT: DESPOTİZM NASIL İMÂL EDİLİR?
Despot ile taraftarları aslında sıkı pazarlıkçıdırlar.
Bütün mesele kandırarak halkta rıza üretmektir.
Peki bu nasıl olur... Tarihte örneği çoktur... Lewis Mumford'un muhteşem kitabı İnsanın Durumu'nda şöyle tasvir edilir bu süreç:
Pahalı ve şaşalı gösteriler, maharetle yapılan danslar ve oyunlar, hepsinden de önemlisi, dönemin büyük sanatçılarının kullanıldığı korkunç maskelerle gerçekleştirilen maskeli balolar...
Faşizmin de despotizmin de rıza üretme yöntemlerinden bir kısmı.
Bir şeyler hatırlatıyor mu?