Son olarak Mayıs seçimlerinde iki kez yenilgiye uğrayan CHP içine düştüğü anaforda irtifa kaybetmeye devam ediyor.
Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasındaki başkanlık yarışında tarafların niyetini açıktan gür sesle söylememesi, parti yetkililerinden oluşan taraftarların sinsi pozisyonları, birbirlerinin altından halıyı çekme çabaları ama en fenası siyasi bir öneriye, parti kurtaracak reçeteye sahip olmayışları yaşanan şeyin kriz olmadığını, CHP'nin siyasi bir yıkıma uğradığını da gösteriyor.
"Değişim" bayrağını açan İmamoğlu'nun en büyük handikapı, koltuktan indirmek istediği kişinin aslında CHP'yi en büyük değişime uğratan kişi olması.
Ve Kılıçdaroğlu'nun yaptıklarının ötesinde kendisi ne yapacak, tarif edememesi.
Ulusağcı ve ulusolcu vatanseverlerin kan bağıyla bağlı olduğu CHP'yi HDP'nin kuyruğu haline getiren, HDP arkasındaki PKK'yı gölgeleyen, HDP'nin siyasi taleplerini merkeze taşıyan Kılıçdaroğlu değil midir? İmamoğlu, Genel Başkanı'ndan farklı olarak ne yapacaktır HDP için? Belli değil. Son makalesindeki "Alevi" ve "Kürt" vurgusu utanç verici, ucuz bir istismardan başka anlam taşımıyor.
Laikliği din gibi yaşayan, başörtülü/dindar birini gördüğünde cin çarpmışa dönen ve kendine üstenci bir gururla "çağdaş" diyen kör yobazların hakimiyetindeki partiyi, numune kabilinden de olsa "başörtülü parti meclisi üyesi" de bulunduran parti haline getiren Kılıçdaroğlu değil midir? Çıtayı bundan öteye nereye taşıyacak İmamoğlu?
Kendi ülkesine, kendi vatandaşına güvensizlikte, Batı başkentlerine bağlılıkta Kılıçdaroğlu'ndan aşağı kalır yanı mı var ki CHP Genel Başkanlığında "yerlilik ve millilik" konusunda fark yaratabilecek?
"Değişim" diyor ama argümanın altını dolduramıyor.
Üstelik mırıldıyor İmamoğlu. Cesaretini toplayamıyor. Niyetini, itirazını ifade edemiyor.
Seçim hezimetindeki payı büyük. İBB Başkanı olarak süren başarısızlığının yanına başarısız "Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı" titrini de ekledi.
Bu başarısızlıklar onu "değiştirecek" aktör yapmaz. Bilakis "değiştirilecek" siyasi figür yapar.
Ama diğer CHP elitleri gibi İmamoğlu da doğru bir seçim analizi, muhasebesi yapmadığı için öylece yoluna devam edebileceğini düşünüyor.
Tam da bu yüzden, "Değişim bir kurul, bir heyet değişimiyle olmaz" diyerek lider değişimini hedeflediğini açık etti İmamoğlu. "Değişimi toplum istiyor" cümlesiyle kalabalığın arkasına saklanmayı denese de olmadı. Hem açıkta kaldı hem Kılıçdaroğlu'nun "lanetini" biraz daha üstüne çekti hem de gür bir ses duymak isteyen öfkeli muhalifleri hayal kırıklığına uğrattı.
Hal bu ki "topyekûn ve köklü bir değişim" böyle olmaz. Asıl yapması gerekeni yapmadığı içindir ki İmamoğlu'nun kaderinde "CHP Genel Başkanı" yazma ihtimali de giderek düşüyor.
Baksanıza kurultay yolunda elini güçlendirmelerini umduğu CHP'nin "eski" genel başkanları da ona umduğunu vermedi.
Hatta Murat Karayalçın'ın "kader" konuşması İmamoğlu'nun kaderi bile olabilir:
"Ekrem Bey'in İstanbul'a belediye başkan adaylığı kendisi için kader kilitlenmesidir. Sayın Kılıçdaroğlu'nun Ekrem Bey'i aday göstermesi de kendisi için kader kilitlenmesidir."
Hakemliğe soyunmuş bir anlamda Karayalçın. Kılıçdaroğlu'na "Ekrem'i affet, İstanbul'a yeniden aday yap" derken, İmamoğlu'na da "fazla ileri gitme, İBB'den de olma" diye "ayar" veriyor.
3-30 Temmuz arasında yapılan mahalle delege seçimleri de umut olmadı İmamoğlu destekçilerine. Demokrasi dışı yöntemlerden dem vurulsa da sonuç değişmedi. İmamoğlu İstanbul'un 960 mahallesinin 890'ında delege seçimlerini kaybetti.
Müteahhit dostlardan gelen yüklü miktarda para desteği, o parayla -Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi- "medya satın alınması", internet üzerinden muhalefet örgütlenmesi ve benzeri çabalar yetmedi bir türlü İmamoğlu'ndan lider çıkartmaya. Kader ağlarını örmedi.
Hizmet etmeden, siyaset bilmeden lider olunamayacağı gerçeği apaçık ortadayken, İmamoğlu için de Kılıçdaroğlu için de durum değişmeyecektir.