Bence tuhaf bir siyasetçi İmamoğlu.
Şaşırtıyor ama anlam veremiyorsunuz.
Mesela İstanbul’u sel bastı, ortada yoktu. Saatler sonra Bodrum’da tatilde olduğu ortaya çıktı. Olabilir. Ulaşılamayan bir yerde olur. (Hani cep telefonu falan çekmiyordur) Ama bu ulaşılamama hali uzun sürdü. Tuhaf bir durumdu.
Nihayet çıktı geldi İstanbul’a görüntü verdi. Sonra aniden kayboldu. Toplantılar falan yapıyor diye düşünüldü. Bir de ne görelim apar topar Bodrum’a dönmüş.
Tuhaf karesi gibi bir şey… İstanbul selle haşir neşir iken bu neyin dönüşü. İstanbul’dan daha önemli ne var Bodrum’da? Hala da anlaşılmış değil bu tuhaflık. Tuhafın da tuhafı...
İkinci tuhaflık, deprem acıları devam ederken Palandöken’de kaymaya gidiyor, üstelik görüntülerini sosyal medyadan bizzat kendisi gönderiyor.
Yine iki defa tuhaf. Bir, gitmesi tuhaf… İki, görüntüleri paylaşması tuhaf…
Deprem acıları devam ederken Palandöken’e kaymaya giden İmamoğlu, başına ne geldiğinin hala farkında değil.
İşte şuraya yazalım. Erdoğan’dan kurtulmak isteyen muhalefet ittifakının, İmamoğlu’na bağlanan umutları üzerine Palandöken’de çığ düştü.
Bundan sonra İmamoğlu ağzıyla kuş tutsa insanlar dudak bükecektir. Hatta bundan böyle ne yapsa, ne dese konuştukça batacak, sallandıkça sallanacaktır.
Yaptığı yanlışın hiçbir izahı olmamasına rağmen kırk dereden su getiriyor. Ailesini bir mazeret olarak göstermesi de tuhaf. Acziyetin ötesinde aile bağlarını istismar ediyor.
Aile ile tatil yapmayı kimse eleştirmez. Deprem olmasaydı, İmamoğlu’nun Palandöken tatilini kimse mesele yapmazdı/yapamazdı.
Eleştirilerin sebebi, depremzedelerin yanından ayrılıp kayak yapmaya gitmesidir. Zamanlama yanlıştır.
“Palandöken’e giderken Elazığ’a uğramak” algısına neden olan umursamazlık yanlıştır. Deprem acılarına bigâne bir vurdumduymazlık sergilenmesi yanlıştır.
Hele hele “ne var bunda?”, “ben farklı bir siyasetçiyim”, “bana alışacaksınız” tafrası/diklenmesi tam bir akıl tutulmasıdır.
Bir siyasetçi böylesine mekanik, soğuk nevale, kendi toplumunun hissiyatından bihaber ve dediğim dedik, çaldığım zilli düdük havaları sergileyemez.
İmamoğlu’nun etrafında hiç mi bu milletin değerlerini, tepkilerini, gönül dünyasını okuyan, bilen, idrak eden danışmanlar yok.
Bu, işin İmamoğlu’nun şahsıyla ilgili tarafı.
Asıl, başta CHP ve onun HDP-İYİ Parti ve Saadet Partisiyle oluşturduğu bloğun dünyası allak bullak oldu.
İstanbul’u kazandıklarında bir lider bulduklarını zannettiler. AK Parti’nin gidici olduğu, surda gedik açıldığı zehabına kapıldılar.
Palandöken’de İmamoğlu çığ altında kalınca şimdi büyük hayal kırıklığı yaşıyorlar.
Muharrem İnce’de yaşadıkları hayal kırıklığından sonra bu defa “Türkiye’yi yönetecek lider”i bulduklarına inanmak istediler.
Tamam, İmamoğlu’nu tanımıyorlardı, liderlik vasıfları var mıydı, yok muydu bilmiyorlardı ama “ya tutarsa” dediler.
Zaten adam kıtlığı vardı. Belki İmamoğlu iyi danışmanlar bulur, halden anlar, herkesi kucaklardı. Seçim öncesinde öyle işaretler de vermişti zaten…
Ama sonra ne oldu.
Seçim döneminde “tatil matil yok arkadaş, canla başla çalışacağız” diyen İmamoğlu, tatil hastası çıktı.
İmamoğlu’nda bir tuhaflık var ama ne?