İstanbul’un günden güne hırpalandığını, çirkinleştiğini ve kirlendiğini gördükçe gerçekten üzülüyorum.
Bin bir emekle yıllar içinde nasıl yaşanır hale geldiğine, sorunları bitmese de çözümlerin eş zamanlı olarak devreye girdiğine ve 20 milyona dayanan nüfusuna rağmen her zaman yönetilebilir kaldığına şahidim çünkü.
İstanbul’un bakımsızlıktan ve düşüncesizlikten kocaman bir çöplüğe döndüğü yıllarda geldim İstanbul’a. Sokaklardaki çöp yığınlarını, kötü koku ve sinek sivrisinek istilasını… Akmayan suları, iki üç günde bir kez su verildiğinde ise musluklardan dakikalarca kir ve pas aktığını… Mahallelerin parksız, sokakların caddelerin kaldırımsız, ağaçsız gölgesiz kavruk halini… Toplu ulaşımla bir yerden bir yere ulaşmanın imkansıza yakın derecede zor olduğunu… Ana hatlardaki belediye otobüslerinin bile saatte yalnızca 1 sefer yaptığını bilirim.
Evim Anadolu yakasında, okulum Harbiye’deydi çünkü. 1990’dan beri neredeyse her gün iki yaka arasında gider gelirim. CHP döneminde Haliç’in üzerinden geçerken burnumuzu kapatsak bile kötü kokunun midemizi nasıl bulandırdığını gayet iyi hatırlıyorum.
CHP o kadar kötü yönetti ki İstanbul’u, oy oranı yüzde 10’nun altında olan Refah Partisi’nin adayını, adı henüz dar bir çevrede bilinen Recep Tayyip Erdoğan’ı başkan seçti İstanbullular. Bir daha da bırakmadılar.
Erdoğan’ın İstanbul’daki yönetiminden o kadar memnun kaldı ki halk sonraki dönemde CHP’ye hiçbir alanda iktidar yüzü göstermezken Erdoğan’a ülkeyi teslim etti.
ERDOĞAN’IN YENİLMEZLİĞİ, MUHALEFETİN ÇARESİZLİĞİ
Erdoğan’ın yenilmezliği, AK Parti’nin Türk siyasi hayatında bir ilk olarak muhtıraları sahibine iade edişi, devletin gerçek sahibi olan milletin darbeleri ve her tür tehdidi tek bilek tek yürek olarak geri çevirişi Türkiye üzerinde hesapları olan odakları mahvetti.
Yeni planlar yaptılar, terör örgütlerini piyasaya sürdüler, halkı kışkırtıp muhalefeti örgütlediler.
2010 sonrası dönemde yaşanan her hadisenin (MİT krizi, Uludere faciası, Gezi olayları, FETÖ’nün 17-25 Aralık kumpası, PKK-HDP’nin 6-8 Ekim kalkışması, FETÖ destekli DEAŞ + PKK + DHKPC’nin ortak terör saldırıları, çukur terörü ve 15 Temmuz darbe-işgal girişimi) “Erdoğan’ı indirelim, Türkiye’yi durduralım” gayesiyle planlanıp icra edildiği açıkça görüldü.
KARŞI BLOK SİYASİ PROJE
Darbe de başarısız olunca yepyeni bir mühendislik projesi sokuldu devreye. Türkiye’yi ayakta tutan Cumhur İttifakı partilerini parçalanma planıydı bu.
Bu minvalde M. Akşener başkanlığındaki İyi Parti MHP tabanını, A. Davutoğlu başkanlığındaki GP ile A. Babacan başkanlığındaki DP AK Parti tabanını bölmek üzere sürpriz şekilde ortaya çıktı.
Muhalefetin birbirine itildiğini ve Erdoğan’a karşı A. Gül etrafında birleşmeye zorlandığını bizzat İP Başkanı Akşener itiraf etti.
Bu hesap Cumhurbaşkanlığı seçiminde tutmadı ama yerel seçimlerde işledi. İstanbul, Ankara ve İzmir’de CHP, İP, SP ve HDP işbirliği yaptı.
Partiler gösterilen ortak adayın liyakatına, ahlakına ve iş yapma potansiyeline bakmadı. Seçim kampanyaları adaya kefil olacak bir siyasi parti bağıyla değil kimliği belirsiz bir “ajans” tarafından yapıldı.
Neticede karşı ittifakın toplama oyuyla başkan seçildi CHP adayı Ekrem İmamoğlu. Yoksa CHP’nin seçim kazanacak gücü yoktu, hala yok. Nitekim yerel seçimlerden bir yıl önce yapılan seçimde CHP İstanbul’da yüzde 26’da kalmıştı, ama siyasi mühendislik sayesinde İmamoğlu 31 Mart’ta yüzde 48’i buldu.
İSTANBUL “ERROR” VERMEYE BAŞLADI!
O günden beridir siyasi aidiyetsizliğin ve hesap soracak 1 partisinin olmadığı için son derece savruk, hoyrat ve şımarık bir yönetim sergiliyor İmamoğlu.
Sadece bir yıl içinde İstanbul’un tıkır tıkır işleyen sistemini bozdu, biteviye “error” veriyor kadim şehir.
Erdoğan yönetiminde 5 milyon metreküp çamur çıkarılan, dev borularla taze suya kavuşan, çevresi yeşil alana ve kültür sanat havzasına çevrilen Haliç İmamoğlu eliyle hızla kirlendi, rengi bozuldu, kokusu ağırlaştı. Üstelik öyle şımarık ki karşı blok başkanı, bu sonucun sebebini şovla ilan etmiş, “çok masraflı” dediği Silahtarağa İleri Biyolojik Arıtma Tesisini iptal ederek “temel atmama töreni” düzenleyerek yapılmayacak iş için “ajans”a para aktardı.
AJANSIN VAATLERİ İMAMOĞLU’NUN ELİNDE PATLADI!
Ajansın yazıp eline verdiği vaatler teker teker İmamoğlu’nun yüzüne patladı. Öyle bir bereketsizlikle geldi ki Halk Ekmek’in bereketi bile kaçtı. AK Parti’nin yaygınlaştırıp ucuzlattığı halkın ekmeğine “zam yapmayacağız” dediği halde yüzde 33 zam yaptı İmamoğlu. Üretim azaldı, çeşit azaldı, çok lezzetli bulduğum için mutlaka uğrayıp aldığım ekşi mayalı ekmek kısa sürede bulunmaz oldu.
Her şey çok güzel olacak diye oy topladı ama güzel olan her şeyi kısa sürede mahvetti. Vaatleri afişte kaldı.
Metrobüse yüzde 78, Ada vapuruna yüzde 98, şehir içi toplu taşımaya yüzde 35 zam yaptı.
Makam araçlarını sergileyeceğim dedi, şov için bile olsa hizmet aracından başkasını bulamadı. Lüzumsuz diyordu, bir yılda 10 bin 843 yeni araç aldı, eski yönetimden daha fazla ödedi.
19 ayrı ilçede İBB Meclis tarafından yeşil alan ve park olarak tescillenen alanları sattı, aldığı parayı nereye harcadığı bilinmiyor.
Seçilince kimse işinden olmayacak demişti, İBB ve iştiraklerinden toplam 10 bin 831 kişiyi işinden ekmeğinden etti.
“Bu benim mega projem. Kreşsiz mahalle kalmayacak” diyerek 39 ilçedeki 782 mahalleye kreş vaat etti ama bir yılda sadece 15 kreş açtı. Vaadini yerine getirebilmesi için 52 yıla ihtiyacı var yani!
YAPMIYOR MÜTEMADİYEN YIKIYOR BOZUYOR!
Projelendirilmiş, bütçesi ayrılmış, devam eden çok sayıda projeyi durdurdu. Su kaynakları çamurla doldu.
İmamoğlu yönetimindeki İSKİ maliyetten kaçtığı için Paşaköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma ve Koçullu Atıksu Arıtma tesislerini çalıştırmadı, kanalizasyon suları güzelim Riva Deresi’ne aktı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çevreye verdiği zarardan dolayı İSKİ’ye 885 bin 68 lira idari para cezası kesmek zorunda kaldı.
Bir yıl içinde gayet net şekilde anlaşıldı ki İmamoğlu’nun icraatı yapmak değil yıkmaktan ibaret. İstanbul’u Erdoğan öncesi döneme döndürmek için ısrarcı Ekrem İmamoğlu.
ŞİMDİ DE YEŞİLLİKLERİ YOLUYOR!
Son icraatı İstanbul’un çevre peyzajını bozma, yapılanı yıkma, yeşertileni yolma projesi!
Şehrin içinden geçen uçsuz geniş otoyolları yeşilin her tonuyla zarifçe süsleyen peyzajlar İmamoğlu’nun emriyle yolunuyor! İstanbullular metropol trafiğinde santim santim yol alırken artık ruhunu dinlendiren, insanı sakinleştiren, değerli hissettiren yeşil manzaradan mahrum kalacak artık.
Onun yerine İBB’nin seçip para aktardığı “sanatçılar” yeşilden yolunmuş duvarları ana renklere boyayacaklar. Fotoğraflarla dolaşıma soktukları boyamalar hiçbir sanatsallık içermiyor. Kırmızı, sarı, mavi, yeşil, mor, turuncu…renklerin keskin hatlarla iç içe geçtiği, aynı boyamanın biteviye devam ettiği uzun duvarlar…
UYARIYORUM: KAZALARI ARTIRIR!
Yapılan işin zevksizliğini, vandallığını ve anlamsızlığını bir yana bırakıyor ve uyarıyorum.
Bu kadar keskin renklerin bu kadar büyük lekeler olarak tekrar ettiği duvarlar insan psikolojisini olumsuz etkiler. Trafikte bunalan İstanbulluları rahatsız eder, kazaların, kavgaların artmasına yol açar.
Bu yanlıştan bir an önce dönmeli İmamoğlu.
İstanbul’un göz dolduran, gönül okşayan peyzajını yolarken yine masraftan bahsediyor ama hem yemyeşil bitkileri çiçekleri söktürmenin bedelini açıklamıyor İstanbullulara, hem de duvarları hangi “sanatçılara” hangi bedelle boyattığını söylemiyor.
Öte yandan masraflı dediği peyzajın bedeli 8.6 milyon TL ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göre İBB bünyesindeki park ve bahçeler için ayrılan bütçenin sadece binde 7'si bu para! Devedeki kulak yani…
HANİ HALKA SORULSUN DİYORDUNUZ?
Gezi’de kesilmeyip taşınan 3-5 ağaç için İstanbul’u yakıp yıkan, “halka neden sorulmadı, bıktık bu dayatmalardan” diye homurdanan kitle dumura uğramış durumda.
Karşı blok partileri PKK’nın ayrı 25 noktada yaktığı ormanlar için sesini çıkaramayınca, İmamoğlu yapmayıp yıkınca, yeşertmediği bitkileri yolunca büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor İmamoğlu’na oy verenler.
Ama ne çare, olan olmakta, İstanbul her gün biraz daha mahvolmakta… İmamoğlu’na oy verenler kendi seçimlerinin bedelini ödüyor, müstehaktır mutlaka ama canım İstanbul’a reva mıdır bu vandallıklar.